Reklamı Kapat
Anasayfa > Makaleler > Sinema - Edebiyat İlişkisi
Sinema - Edebiyat İlişkisi
18.04.2022 14:26

"İyi bir uyarlama, asıl eserin özünü ve sözünü yeniden kurabilmelidir." 

Sinema Kuramcısı Andre Bazin

Sinema ile edebiyat arasında her zaman karmaşık ve zor bir ilişki olmuştur. 20. yüzyılın başlarında aydın kesim tarafından küçümsenen sinema, saygınlık kazanabilmek için edebiyatın ve tiyatronun ünlü ve önemli yapıtlarına sığınma ihtiyacı duymuştu. 1910’lu yıllarda daha fazla seyirciyi salonlara çekebilmek için tefrika romanları da dizi filmler halinde beyaz perdeye aktarılmaya başlanmıştı. Bu yazıda dün olduğu gibi bugün de devam eden sinema ile edebiyat dünyası arasındaki buluşturma çabalarını ve sinema ile edebiyat arasındaki yakın ilişkiyi okuyabilirsiniz. 

Her ne kadar son yılların birikimi sinemacıları yeni yollar aramaya yöneltse de gerçek edebiyat ürünlerine ilgi, dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Ancak bu ilgi iki alan arasında kurulacak ilişkide hem edebiyatçının hem de sinemacının oldukça titiz davranmasını gerektiriyor. Çünkü bir uyarlamada sinemanın kendine özgü kuralları hesaba katılmazsa, sonuç özgün bir eseri zedelemekten öteye gidemiyor. İşte bu nedenle de sinema ile edebiyat arasındaki ilişki bugün yeni boyutlar kazanmakta, romanları filme çekmenin yanı sıra filmleri de romanlaştırmakta.

“SÖZCÜKLER EDEBİYATIN, GÖRÜNTÜLER SİNEMANIN TEMEL MALZEMESİDİR.”

Birer okur olarak elimize aldığımız bir kitabı bazen “film gibi kitap” diye nitelendirdiğimiz olur. Aslında bu başarılı yapımlar için kullandığımız bir tanımdır. O yapıtın görsel yönden zenginliğinden, kurgunun dinamizminden kaynaklanan bu tanımlama o yapıtın sanatsal değerini yansıttığını, sinematografik bir yapıya sahip olduğunu gösterir bize. Bazen de görüntüden çok söze dayanan eserlerle karşılaşırız ki bunu da “sinema değil, edebiyat” diye nitelendiririz kolayca… Aslında bu saptama, sinemayı edebiyata göre daha üstün bir sanat dalı olarak kabul etmekten kaynaklanmıyor. Bu sonuç, bir filmin görsellikten çok edebi yönünün ağır basmasının getirdiği sakıncalardan ortaya çıkıyor. Yani bir kitabın sinemasal özellikleri avantaj sayılırken, bir filmin edebi özellikleri dezavantaj olarak kabul ediliyor bugünün sanat dünyasında. “Edebi” yanı ağır basan filmler ise genellikle “kaynaklandığı yazına sadık kalınmalı” duygusuyla çekilmiş uyarlamalar oluyor. Gerçi sadakat kaygısıyla sinemasal anlatımın gerektirdiği özgürlükten uzak kalmış, sinema sanatından nasibini alamamış bu filmler içinde gişe rekorları kıranları da yok değil sinema tarihinde…

DÜNYA SİNEMASINDAN UYARLAMA ÖRNEKLERİ

Tüm sanatlar içinde kendine ayırdığı alanı çağdaş teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının gücünü kullanarak geliştiren sinema, doğuşundan bu yana edebiyat ürünleriyle beslenmiş, sinemacılar da edebiyatın yıllardır biriktirdiklerini beyaz perdeye aktarmışlardır. Edebiyat uyarlaması niteliği taşıyan ve sonuçta gişe rekorları kıran piyasa filmleri de sinema tarihinin “unutulmazları” arasında sayılmıştır. Örneğin; 1939-1949 yılları arasında sekiz “çok satan roman” uyarlamasının “En İyi Film Oscarı”nı aldığını biliyoruz. Bunlar: “Rüzgar Gibi Geçti”, “Rebecca”, “Vadim O Kadar Yeşildi ki”, “Bayan Miniver”, “Kayıp Hafta Sonu”, “Hayatımızın En Güzel Yılları”, “Centilmenlik Anlaşması” ve “Kralın Tüm Adamları”… 1970’lere gelindiğinde ise Oscar kazanan roman uyarlamalarının sayısı üçe iniyor: “Baba”, “Guguk Kuşu” ve “Kramer Kramer’e Karşı”. Bu edebiyat uyarlamalarını “Büyük Filmler” arasına sokan yönetmenler ise Orson Welles, Stanley Kubrick, Jean Renoir,
Alain Resnais, François Truffaut, John Huston, Robert Altman ve Fred Zinneman. 2000’li yıllara baktığımızda da Oxford Üniversitesinde profesör olan, J.J.R Tolkien tarafından kaleme alınan ve 100 yılın en çok okunan kitapları arasında ilk sırada gelen “Yüzüklerin Efendisi” adlı kitabın, bir seri filme dönüşerek neredeyse tüm ödüllerin sahibi olduğunu görüyoruz. Yine son yirmi yılda izleyicinin beğenisini kazanan başarılı edebiyat uyarlamalarına örnek olarak “Piyanist”, “Yeşil Yol”, “Çizgili Pijamalı Çocuk”, “Senden Önce Ben”,  “Uçurtma Avcısı”, “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi” gibi filmleri verebiliriz.

Şadan Alptekin, Halide Edip Adıvar’ın aynı adlı romanından Muhsin Ertuğrul tarafından beyaz perdeye aktarılan ve Neyyire Neyir ile birlikte 1923 tarihli “Ateşten Gömlek” filminde rol alan ilk Türk kadın sanatçı Bedia Muvahhit ile birlikte. (1991)

Aslında uyarlama, sinemanın en nankör türlerinden biri. Yazarlar genellikle sinemacıları kaynak kitaplara saygı göstermemekle suçlarlar. Sinemacılar ise yazarın sözlerine kapıldığında bu defa eleştirmenlerin dilinden kurtulamazlar. Ama yine de sinema tarihinde edebiyattan uyarlanan filmlerin sayısı oldukça çoktur. Burada amaç dengeyi bulabilmektir. Bir edebiyat yapıtının özünü zedelemeden, yeniden ama bu kez sinemasal bir anlatımla onu yaratabilmektir. Bir de “çok önemli bir edebi yapıttan iyi bir film olmaz” diye genel bir anlayış vardır. Ancak dünya sinemasında bugüne kadar bu görüşün tam tersi başyapıtlar da ortaya çıkmıştır. Sinema dilinin nitelikleri ve sınırları da romanla arasındaki ilişkiler incelenirken tartışma konusu olmuştur. Bilindiği gibi iki sanat türü arasındaki benzerlik, onların dil özelliklerinden kaynaklanan algılanma nitelikleridir. Roman kendi anlatım biçimi olan sözcüklerle kişinin belleğinde çeşitli algı anılarını canlandırmakla sınırlı kalırken, sinema görsel ve işitsel algı olanaklarından yararlanmakta, bu durum da onu ekonomik kılmaktadır. Gerçekten okur bir kitabı belki bir günde, belki de bir hafta gibi uzun bir sürede okur. Oysa o eser filme alındığında, bir buçuk, iki saat gibi bir zaman diliminde izlenecektir.

“En İyi Film” ve “En İyi Sinematografi” dallarında Oscar kazanan 1940 yılı yapımı “Rebecca” filmi, Alfred Hitchcock tarafından Daphne du Maurier'in aynı isimli romanından beyaz perdeye aktarılmıştır.

Amerikan Film Enstitüsü'nün hazırladığı tüm zamanların “En İyi Filmleri” listesinde dördüncü sırada yer alan “Rüzgar Gibi Geçti”, orijinal adıyla “Gone with the Wind”, Margaret Mitchell'ın Pulitzer Ödüllü aynı adlı romanından Victor Fleming tarafından sinemaya uyarlanmış 1939 ABD yapımı bir filmdir.

TÜRK SİNEMASINDAKİ UYARLAMA ÖRNEKLERİ

Türk sinemasında da edebiyat dünyasından beyaz perdeye uyarlanan örnekler verebiliriz. Başlangıç döneminde çekilen belgesel filmleri saymazsak “Zor Nikah”, “Leblebici Horhor” ve “Himmet Ağa’nın İzdivacı” edebiyattan sinemaya uyarlanmış ilk örneklerdir. 1917’de Sedat Simavi tarafından çekilen ve ilk konulu film olan “Pençe” de Mehmet Rauf’un bir sahne oyunundan alınmıştır. Bu filmi, Ahmet Fehim Efendi’nin Malul Gaziler Cemiyeti adına Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanından aktardığı “Mürebbiye”, onu da şair Yusuf Ziya Ortaç’ın oyunu “Binnaz” izlemiştir. Sinemamızda etkileri kimi eleştirmenlerce olumsuz kimi eleştirmenlerce olumlu yorumlanabilecek olan Muhsin Ertuğrul da yönettiği pek çok filminde edebiyat ürünlerinden yararlanmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Nur Baba”, Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek”, François de Curel’in bir eserinden Reşat Nuri Güntekin’in kaleme aldığı “Ankara Postası” onun uyarladığı filmlere birer örnektir. Sinemamızda yapıtları perdeye aktarılan yazarlarımızdan bazıları da Esat Mahmut Karakurt, Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkant, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Cevat Fehmi Başkut, Mahmut Yesari, Peyami Safa, Tarık Buğra ve Orhan Kemal’dir. Daha sonraları çağdaş Türk edebiyatına gelinmiş, bu arada sinemamız özgün senaryo yazımına da yönelmiştir.

Şadan Alptekin, Türk Sinemasının ilk edebiyat uyarlamalarından olan Halide Edip Adıvar’ın “Vurun Kahpeye” adlı eserini 1949 yılında beyaz perdeye uyarlayan yönetmen Lütfi Ömer Akad ile birlikte. (1991)

Sinemamızın ilgi gösterdiği çağdaş yazarlarımıza örnek vermek gerekirse bunların başında Necati Cumalı gelir. “Boş Beşik”, “Tütün Zamanı”, “Susuz Yaz”, “Dila Hanım” ve “Derya Gülü” onun sinemaya uyarlanmış eserleridir. 1962’de filme alınan Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü”nü, 1970’li yıllarda Sait Faik’in “Irmak”ı, Osman Şahin’in “Kızgın Toprak” ile “Fırat’ın Cinleri” izliyor. Bekir Yıldız’ın da öyküleri bu dönemde “Bedrana” ve “Kara Çarşaflı Gelin” filmlerine kaynaklık ediyor. Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” bir dizi filme konu olurken, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı, “Gol Kralı” ve “Zübük” adlı eserleri de sinemaya uyarlanıyor. Yine Türk edebiyatının önemli isimlerinden Tarık Dursun K.’nın “Kurşun Ata Ata Biter”i, Rıfat Ilgaz’ın “Karartma Geceleri”, Yaşar Kemal’in “Menekşe Koyu” da Türk Sineması’nda başarılı edebiyat uyarlamalarına örnek olarak verilebilir. Türk Sineması kaynak olarak tiyatro eserlerinin yanı sıra halk edebiyatından da beslenmiş, destanlardan, masallardan, halk edebiyatının aşıklarıyla onların aşklarından esinlenen filmler de beyaz perdede izleyiciyle buluşmuştur. 

Kısaca denilebilir ki, Türk sineması da Batı sineması gibi başlangıcından günümüze kadar geçen evrede edebiyata kapılarını alabildiğine açık tutmuştur, tutacaktır da…

Şadan Alptekin, Sinema Tarihçisi ve Eleştirmen Giovanni Scognamillo ile birlikte. Giovanni Scognamillo: “Edebi eser sinema dünyası için bir temeldir, bir çıkış noktasıdır. Bazen sadece bir kişi ya da bir olaydır. Kutsal bir metin değildir ve sinemanın özgün anlatım biçimine engel olmaz; bir destekleyici, bir katkıdır.”
YAZAR HAKKINDA
Şadan Alptekin
Marmara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (Radyo TV Alanı) Meslek Dersleri Öğretmeni
ETİKETLER
En Çok Okunanlar
Dergi