Reklamı Kapat
Anasayfa > Makaleler > Bilgi Toplumunda Medyanın Rolü
Bilgi Toplumunda Medyanın Rolü
15.04.2017 11:02

Hep arayan insan hep de bulmuştur. İlk insanlardan bu yana, doğası gereği sürekli daha kolayı, daha rahatı, daha güzeli, daha sorunsuzu, daha gösterişli olanı arayan insanlar, bu arayış sonucunda uygarlığı da, teknolojiyi de geliştiren sayısız buluş yapmışlar, yaşamlarını varsıllaştırmışlardır (Hesketh, 2014, 192). Öncelikle temel yaşamsal gereksinimlerini karşılamak için teknikler ve araçlar geliştiren insanlar, av aletleri, savaş aletleri, ilkel kaplar gibi araçlar ve besin bulma, giyinme teknikleriyle uygarlık adımları atarken; ardından yerleşik yaşamın temellerini kurmuşlardır (Abberley, 2015, 48). Bütün bu süreçte her zaman iletişim olmuş; insanlar binlerce yıllık deneyimleri iletişim kurarak yaşamışlardır. İletişimin, insanın doğal ve zorunlu gereksinimlerinden biri olduğunu farkeden insanlar, yakınla ve çok uzaklarla iletişim kurmak için de sayısız alet ve teknik geliştirmiştir (McClendon, 2014, 281). İlkel çağlarda bilgiden çok deneyimlerle yaşamlarına yön veren insanlar, bilgi birikimleri arttıkça yaşamı ve dünyayı değiştirmeye de yönelmişlerdir.

Bilgi toplumu olarak da adlandırılan Sanayi Sonrası toplum, daha önceki dönemle hiçbir ilgisi bulunmayan; yaşamını teknoloji temeli üzerine kurmuş; üretim yerine daha çok hizmet sektöründe yoğunlaşmış toplumdur. Daniel Bell’e göre Sanayi Sonrası toplumun en temel karakteristikleri; akıl yürütmeyi toplumsal bir eylem haline getirmesi ve bilginin üstünlüğüdür (Baehr, 2013, 109). Sanayi Sonrası toplumda üretim ve ekonomi kadar, kültürel yapı ve yaklaşımlar da büyük ölçüde değişmiştir ve Bell, tüm değişimlerin ayrıntılarıyla ve bütün olarak ele alınması gerektiğine inanmaktadır.

Sanayi sonrası toplum, enformasyon devrimi sonrası şekillenen biçem ve yaklaşımlarla ortaya çıkmış, bilgisayar ve iletişim teknolojilerine yaptığı yatırımlarla karakteristik kazanmıştır. Teknolojiyi en çok kullanan toplum olan sanayi sonrası toplum, tüketimi de bir karakteristik olarak yapısına yerleştirmiştir (Threadcraft, 2014, 748). Sanayi toplumu aynı zamanda, geleneksel tarımdan makineyle üretime; geleneksel yaklaşımlardan modern kent yaklaşımlarına geçişi de simgelemektedir. Kırsal alanlardan kentsel alanlara göçlerle dünyadaki dönüşüm hız kazanmış, yerleşim yerlerinde yükselen yapılan, ışıklarla donatılmış caddeler, teknolojinin renkli cazibesi tempoyu yükseltmiş, bu ara insanlardaki daha çok kazanma, daha çok sahip olma hırsı da artmıştır (Hainmueller ve Hopkins, 2015, 539). Bu nedenle insanlar, modern dünyada kendilerini çok yüksek bir yaşam ritmi içinde bulmuşlardır. 

Yüksek ritimli kent yaşamında insanların temel haber alma ve zaman geçirme araçlarını medya oluşturmaktadır. Medya her gün insanlara, oyalanabilecekleri ve eğlenebilecekleri sayısız ileti aktarmakta; dünyada olup bitenler içinden özellikle heyecanlı, şaşırtıcı, ilgi çekici olanları seçip bazen abartarak sunmaktadır. Bu bağlamda McCombs ve Shaw’ın gündem oluşturma kuramının pratiği açıkça görülmekte, medya kendi gündemini oluşturmak yoluyla dikkatleri çekmekte ve kazanç sağlamaktadır (Enns, 2014, 863). Milyonlarca insan da kendi gündemini, yaşamının bir parçası olarak değerlendirdiği medyaya göre oluşturmaktadır.

Medya her gün sürekli sayısız ileti aktarmakta, insanlar medyadan aldıkları iletilerle öğrendiklerine ve bilgilendiklerine inanmaktadır. Medya bazen içeriksiz ve düzeysiz yayınlar yapmakla eleştirilse de, toplumsal yaşamda medyanın yerini alabilen başka ileti kaynakları bulunmamaktadır (Dowling ve Wichowsky, 2015, 27). Kitap, sözlü kültür ürünleri, seminer ve kurslar hala uygulansa da, ileti aktarımında medya kadar etkili ve yaygın araçlar bulunmamaktadır.  

Bilgi toplumlarının bir diğer özelliği, tüketim toplumu karakterinin ön plana çıkarak emeğin ikincilleşmesidir. Medya da, tüketimi arttıran araçlar olarak, bilgi toplumu yapılanmasında tam merkezde yer almakta ve toplumun yapılanmasının temelini oluşturan politikaya destek sağlamaktadır (Nicholson ve Hansford, 2014, 632). Medya, başlangıcından beri sermayenin egemen olduğu politikanın ve bu politikanın pratiği olan popüler kültürün temel araçları olarak daha az iş, daha çok eğlence ilkesiyle büyük kitlelere seslenmiştir.

Küresel bağlamda büyük anamal sahiplerinin ürettiği popüler kültür, çoğunlukla karmaşık kent yaşamı içinde sıkışmış ve sıkılmış insanlar için, düşünme ve zahmet gerektirmeyen, kolay uygulanabilen, basit ürünler ve alışkanlıklar geliştirmekte; insanların ne yiyeceklerinden nereye gideceklerine, nasıl konuşacaklarından hangi şarkıları söyleyeceklerine kadar sayısız ürün ve yaklaşım üreterek günlük yaşamlarını yönlendirmektedir (Cereci, 2014, 39). Modern çağda tam bir yaşam biçemine dönüşmüş olan popüler kültür, insanları oyalayan, kapital sahiplerine de çok kazandıran niteliğiyle hemen herkesin memnun olduğu, siyasetçilerin de çıkarları gereği desteklediği bir tasarımdır.

Bilgi toplumu kavramı aslında bilgiden çok teknolojiyle ilgilidir ve teknoloji ürünlerinin kitlelere satılması ve bu yolla yeni bir kültürün yaygınlaşması asıl amaçtır (Kelley ve Simmons, 2015, 63). Bilgi toplumu, kent yaşamında teknoloji kullanarak yaşamını sürdüren, geleneksel yaşamdan uzaklaşmış, artık üretmeyen toplum olarak tasarlanmış ve medya aracılığıyla tasarlanan yaşam biçemine alışması sağlanmıştır. Medya, bilgi toplumunun sürekliliğinin güvencesidir (Weerdt vd., 2016, 62). İnsanlar medya aracılığıyla modern kent kültürüne bağlanmakta ve günlük yaşamlarını planlamaktadırlar.   

Sonuçta medyanın egemen varlığı, Antonio Gramsci’nin “egemen sınıf” kavramında anlamını bulmakta; toplum üzerinde egemen olmak isteyen sınıf medyayı kullanarak iktidarını sürdürmektedir. “Gramsci’ye göre iktidar ve güç kültür gibi, gündelik yaşam gibi hayatın her alanında yer alır. Gündelik yaşamlarında insanlar mevcut toplumsal uzlaşılarla fikir birliği içindedirler ve bu, sokaktaki insana sağduyu olarak görünürmektedir. Gramsci’ye göre rıza, egemen sınıfın kendi dünya görüşünün ve düşünme biçiminin toplumun bireylerine kabul ettirilmesidir.  Okul, kilise(din), medya gibi kurumlar insanların düşüncelerini ürettiği ve yeniden ürettiği kurumlardır. Bu kurumlar aracılığıyla egemen sınıf kendi düşünce biçimini ve dünya görüşünü topluma yaymaktadır”. Medyayı denetimleri altında tutan kapital sahipleri de toplum üzerinde ve özellikle yöneticiler üzerinde her türlü tasarrufa sahip egemen sınıfı oluşturmaktadır (Yaylagül, 2010, 107). Varlıklarını ve sorumluluklarını sorgulayamayan bireylerin çoğunlukta olduğu toplumlarda da kapital sahiplerinin medya aracılığıyla egemenliği sürekliliğini güvence altına almaktadır.

Kaynaklar

  1. Abberley, W. (2015). Animal Cunning: Deceptive Nature and Truthful Science in Charles Kingsley’s Natural Theology. Victorian Studies, 58 (1): 34-56.
  2. Baehr, P. (2013). The Honored Outsider: Raymond Aron as Sociologist. Sociological Theory, 31 (2): 93-115.
  3. Cereci, S. (2014). Televizyonun En Çok İzlenen Medya Olmasındaki Temel Etken: Popüler Kültür. The Journal of Academic Social Science Studies, 30: 27-44.
  4. Dowling, C. M. ve Wichowsky, A. (2015). Attacks without Consequence? Candidates, Parties, Groups, and the Changing Face of Negative Advertising. American Journal of Political Science, 59 (1): 19-36.
  5. Enns, P. K. (2014). The Public’s Increasing Punitiveness and Its Influence on Mass Incarceration in the United States. American Journal of Political Science, 58 (4): 857-872.

  6. Hainmuller, J. ve Hophins, D. J. (2015).

  7. The Hidden American Immigration Consensus: A Conjoint Analysis of

  8. Attitudes toward Immigrants. American Journal of Political Science, 59 (3):
  9. 529-548.  

  10. Hesketh, I (2014). The Story of Big
  11. History.  History of the Present, 4 (2): 171-202.
  12. Kelley, J. G. ve Simmons, B. A. (2015). Politics by Number: Indicators as Social Pressure in International Relations. American Journal of Political Science, 59 (1): 55-70.   
  13. McClendon, G. H. (2014). Social Esteem and Participation in Contentious Politics: A Field Experiment at an LGBT Pride Rally. American Journal of Political Science, 58 (2): 279-290.

  14. Nicholson, S. P. ve Hansford, T. G. (2014).
  15. Partisans in Robes: Party Cues and Public Acceptance of Supreme Court Decisions. American Journal of Political Science, 58 (3): 620-636.
  16. Threadcraft, S. (2014). Intimate Injustice, Political Obligation, and the Dark Ghetto. Signs, 39 (3): 735-760.
  17. Yaylagül, L. (2010). Kitle İletişim Kuramları. Ankara: Dipnot Yayınları.
  18. Weerdt, H. D. ve Ming-Kin, C. Hou-leong, H. (2016). Chinese Empires in Comparative Perspective: A Digital Approach. Verge: Studies in Global Asias, 2 (2): 58-69.
YAZAR HAKKINDA
Prof. Dr. Sedat Cereci
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İletişim Fakültesi
ETİKETLER
En Çok Okunanlar
Dergi