Yaşamı kaydeden disklerin 32 kısım tekmili birden, biraz garip, biraz hüzünlü, azıcık üzeri tozlu hikayesidir anlatılan.
Bir ömür içinde önce plak dolaplarımız oldu, sonra kaset çekmecelerimiz, sonra da CD kulelerimiz ve çantalarımız. Ardından hepsi çekip gitti. Geride hepimizin evlerinde zar zor çalışan CD çalarlar ile yüzlerce müzik ve data CD si kaldı. 2000 li yılların başında ortadan kaybolan kasetler ve kasetçalarlar ise başka bir yazının öyküsü.
Çocukluğumuzda sahip olma hayalini kurduğumuz, ortayaşlılığımızda ise modası geçmiş olarak rafa kaldırılan en popüler teknolojik malzemeden birisi kaset (Cassette Tape), diğeri de Si-Di dediğimiz CD/DVD (Compact Disk) dir. İkisinin de dönemi kapandı. Şimdilerde plak/vinil endüstrisini yeniden canlandırmaya çalışıyorlar ama zaman geri dönüşleri kabul eder mi bilinmez.
Bugün teknolojik marketlerde CD’nin boşunu bile bulmak zorlaştı artık. Oysa bir dönem yüksek teknolojinin ve çağdaşlığın simgesi olarak dolmuşların aynasında kendine yer bulmuştu bu yanar-döner plastik kayıt ortamı. Şimdi yeni nesil bilgisayarlarda bile CD okuyucu/yazıcı yok.
Bir kuşağın yaşamında önemli bir iz bırakan CD nin ilginç öyküsünü sizlerle paylaşmak ve kayıt altına almak istedim. Buyurun temaşaaya...
-------------*******------------
Mary had a little lamb
Little lamb, little lamb
Mary had a little lamb
Its fleece was white as snow
Bu çocuk şarkısının ezgisi evinin odalarında dolaşırken, eliyle döndürdüğü kalay folyo kaplanmış silindiri çeviren Edison, resmi tarihe geçen ilk ses kaydını dinlemenin gururunu yaşıyordu. (Bilindiği üzere, resmi tarihi kayıtlar biraz gecikmelidir ve taraf tutar. Belki kayıtlara geçmeyen ses kayıt denemeleri başka mucitlerce yapılmış olabilir.)
Edison’un icadı ne yazık ki kullanışlı ve ticari değildi, kısa sürede rafa kalktı. Her ne kadar Edison’a atfedilse de, Phonograph’ın ardından piyasaları yıkarak gelen Gramafon’un asıl mucidi Alman göçmeni Emile Berliner’dir.
Berliner ilk kez 1888 yılında düz disklere ses kaydı yaptığı sistemin tanıtımını yaptı. Ses kaydının silindir yerine düz disklere daha iyi kayıt edilebildiği anlaşılmıştı. Edison, sadece ses kaydı gerçekleştirmek fikriyle yola çıkarken, Emile Berliner daha ileri bir görüşle bu teknolojiyi herkesin müzik dinlemesini sağlayacak bir enstruman olarak görmüştü. Üstelik bunları kopyalayarak çoğaltmak daha kolay olacaktı. Berliner’in kayıt yaptığı 12,5 santimlik ilk disk, kendisinden 95 yıl sonra piyasaya sürülecek Compact Disk’ten sadece yarım santim büyüktü. Adamdaki ileri görüşe bakar mısınız...
Elbette arada küçük bir fark vardı, Berliner’in kaydı sadece bir dakika sürerken, CD ler 80 dakika müzik ve 700MB data içerebiliyordu. Sonrasında geliştirilen DVD nin 120 dakika ses kaydı ve 4,7GB data kapasitesi vardı. Son dönem BlueRay disklerin ise tek katmanında 25GB kayıt alanı bulunuyordu. (Katman sayısı arttıkça kapasite de 128GB ye kadar çıktı.)
Emile Berliner, ilk plaklarını ebonitten üretmişti ama kısa zamanda shellac (gomalak-taşplak) maddesini kullanmaya başladı. 1948 de 33 devirli LP (Long Play Record) piyasaya sürülene kadar Berliner’in 78 RPM devirli kayıt teknolojisi ile gramafon plakları piyasaya sürüldü. Berliner’in ilk çalışmaları, sanatçılara icra parası ödemeden kaydettiği dönemin popüler şarkılarıydı.
Edison ise Berliner’in teknolojisine inanmadı ve silindirlere kayıt yapmaya devam etti. Hatta kayıt tekniğini öyle geliştirdi ki, Berliner’den daha kaliteli kayıtlar yapmaya başladı. Sonunda Edison Gramofon adıyla tanıttığı 20 dakikalık çalma süresine sahip 30 santimlik silindir kayıtları piyasaya tanıttı. Gramofon kayıtların yüksek ses kalitesine rağmen, halk inatla 78 devirli yatay olarak çalınan plakları tercih ediyordu. Taşıması ve saklaması daha kolaydı.
1927’den sonra elektrik hayatımıza girdi ve kayıtlar mekanik değil elektrik kullanılarak yapılmaya başlandı. Kayıt edilebilen ses frekans aralığı genişlemişti. Mikrofon devreye girmiş, kayıt sırasında kullanılan dev huniler ortadan kalkmış, ses kayıt yöntemleri daha kolay bir hal almış, ses kayıt stüdyoları daha kullanışlı hale gelmişti. Ancak bu gelişim Edison’u yine yolundan çeviremedi. O yine mekanik kayıt yapmayı sürdürdü, bu inadı yavaş yavaş müzik endüstrisinden silinmesine yol açtı. Aslında bu durum Edison’un kasasındaki paraları kurtardı sayılır bir bakıma. Çünkü 1930 ların başında plak satışlarında büyük bir gerileme oldu. 1927’de 100 milyon kopya satılırken, 1932 bu sayı 6 milyona kadar düştü. Firmalar iflas etti. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar da RCA tarafından geliştirilen ve ticari olarak piyasaya sunulan LP satışları da istenilen ticari sayılara ulaşamadı. 45 RPM devir hızlı plaklar piyasaya çıkana kadar shellac (taşplak) satış rekoru da kırılamadı.
1950 ve 60 lı yıllarda mono (tek kanal) olarak satışa sunulan plakların ses kalitesi epeyce iyileştirilmişti ve artık pikap (turntable) adını alan gramofonlar da her geçen gün geliştiriliyordu. 1960’ların ortalarında Stereo (çift kanal) piyasaya sunuldu ama büyük bir hayalkırıklığı yarattı. Çünkü ses kalitesi mono kayıtlardan daha düşüktü. Elbette teknolojinin önünde hiçbir zorluk duramaz, stereo kayıtlar da birkaç yılda tatminkâr seviyelere ulaştı. Daha stereo tam anlamıyla yaygınlaşmadan 1970’lerin başında Quadrophonic yani 4 kanallı kayıt teknolojisi piyasaya sunuldu.
Toplum henüz mono kayıtların etkisindeyken çok kısa aralıklarla karşılarına çıkan stereo ve quadrophonic kayıt sistemlerini tüketmekte zorlandı. 4 kanallı kayıtların ses kalitesi de ilk dönemler oldukça düşüktü. Stereo neyse de, quadrophonic için piyasada 4 farklı ve birbiriyle uyumsuz kod çözücü sistem vardı ve tüketici bunların hepsini aynı anda alamazdı. Piyasa gerçekliğinden uzaklaşan 4 kanallı sistemler kıyıya vuran dalgalar gibi kısa sürede eriyip gitti.
Teknoloji üreticileri, laboratuvarda yaptıkları her gelişmeyi anında piyasaya sürmemeyi işte bu dönemde ögrendi. Önce ürün ticari nitelik kazanmalıydı. Yeni teknolojilerin tanıtımı sonraki aşamaydı.
Quardophonic heyecanın kısa sürede sönmesinin ardından dünya teknolojisi artık dijital (sayısal) döneme adım atıyordu. Hollandalı Philips laboratuvarları 1970 lerin başından beri optik video oynatıcı üzerine yaptığı öncü çalışmaların ardından 1974 yılında hata düzeltme kodlu dijital optik ses diski geliştirmeye kafa yordu. Dijital Optik kayıt çalışmaları o dönemde dünya üzerindeki birkaç büyük laboratuvarın kapalı kapıları ardında sürüyordu. Sony 1977 yılındaki ses fuarında ilk kez bir optik dijital ses diskinin sunumunu yaptı. Bir yıl sonda 8 Mart 1978 de, Philips uluslararası basına 11.5 cm'lik Optik Disk ile Kompakt Disk Ses Oynatıcıyı ilan etti. Böylece dijital sinyallerin mükemmel stereo ses kalitesinde yeniden üretilmesinin mümkün olduğu görülmüştür. Yine piyasada format savaşları başladı. Örnekleyici ve kod çözücülerde her firma kendi sisteminde diretiyordu. Quadrofonikte başlarına gelen dersi iyi analiz eden teknoloji üretici firmalar ortak bir formatta anlaşma yoluna gitti ve renkli kitaplarda herkesin uyması zorunlu anayasayı yazdılar.
Öyküsünü bir sonraki yazıda anlatacağım Philips-Sony ile işbirliği sayesinde, 12 cm çaplı ve 16 bit kaliteli Compact Disk ile dünya çapında bir standart belirleyerek 30 yıl sürecek bir dev pazarın açılışını yaptı. Bu çığır açan yenilik dolayısıyla, 2009 yılında Philips, IEEE kilometre taşı ödülünü aldı. 2015 yılının Ocak ayında ise CD teknolojisi, Eindhovens Dagblad ve Omroep Brabant dinleyicilerinin yanı sıra Philips Research çalışanları tarafından da en değerli Philips inovasyonu ödülüne layık görüldü. Parayı da geliştirdiği cihazlarla ağırlıklı olarak Sony kaldırdı sanırım.
Gelecek yazı: Dijital Savaşlar