Oğlum merakla yanıma geldi. Yeni versiyon pikabıma eski bir plağı yerleştiriyordum. Çok ilginç birşeydi bu plak denilen yeni moda şey. Cismî bir dokunuş, bir temas. Sonra plağın arkasını çevirince yüzündeki şaşkınlığı unutamıyorum. Arkası da mı vardı bunların!
Kadıköy’de sokak aralarında her köşede bir plak sergisi. Dükkanlar ortamın nabzını tutmuş vitrini plaklarla süslemiş, belediyeler plak günleri düzenliyor, cafeler eski plakları duvarlarına asıyor. Eski hi-fi cihazları satan yeni dükkanlar açılıyor, doğum gününde arkadaşa plak hediye ediliyor, sınırlı sayıda üretilen tekrar basımlar için sıraya giriliyor… Çekyatın altında sıkışıp kalmış tozlu poşetlerden plaklar çıkartılıp yeniden müzik setlerinin yanına konuluyor. Eskiye nur yağıyor…
Müziğin taşıyıcı ana unsur olduğu kayıt ortamları habire gelişiyor, değişiyor, dönüşüyor. Plak, kaset, CD, MD, DAT, flash-disk, hard disk, internet arşivleri derken hop yine plak… Niye mi? Çünkü müzik, sanal ortama düşünce insanların en büyük açlığı, müzik albümlerine dokunabilmek oldu. Bir albüme sahip olmanın heyecanını, plak çıtırtılarını özlemiştik. O nedenle plağın geri dönüşünü coşkuyla karşıladık. (Muhtemelen kaset ve CD’nin de geri dönüşlerine tanık olacağız. O nedenle eskimişlerinizi atmayın.)
Analog plaktan analog kasetlere ve oradan dijital CD’lere geçişte hepimizin temel hedefi, ennn kaliteli cihazları alıp, müziği ennn kaliteli şekilde dinleyebilmekti. Orkestrayı odamızın içine taşımaktı. Önce plakların hışırtısından çıtırtısından kurtulduk, müziğin kayıt ve dinleme ortamları gelişti, kalabalık orkestralardaki bütün enstrumanları tek tek duyar olduk. Teknoloji geliştikçe işittiğimiz müziğin hacmi genişledi, notalar minnacık hoperlörlerden koptu, 3 yollu, 5 yollu, 7 yollu, subbasslı, surroundlu sistemlere ulaştı, müzik bizi sarıp sarmaladı, kucakladı… Sonra dijitalin köşelerinden sıkılıp analog teknolojinin yumuşak kıvrımlarına yöneldik. Makaleler, kitaplar yazıldı, paneller düzenlendi analog mu dijital mi daha iyi diye. Analog kayıtlar ile dijital kayıtları karşılaştırdı sestutkunları. Birbirimize ahkâm kestik, müziğin büyüsüne kapılıp gittik.
Plaktan CD’ye; analogdan dijitale uzanan otuzküsür yıllık öyküyü sizlere özetlemeye çalışıyorum. Geldik bu hüzünlü hikayenin son bölümüne. Duyanlar duymayanlara, bilenler bilmeyenlere aktarsın da bu hikaye unutulmasın.
Raflara Çıkmaya Az Kala
8 Mart 1979’da CD teknolojisinin prototipi halka sunulduktan sonra Philips yöneticilerini bir düşüncedir aldı. Evet Compact Disc’i geliştirmişlerdi ancak bu yeni ürünü dünya teknoloji pazarının raflarına koyabilmeleri, yeni teknolojinin insanlar tarafından kabul edilmesi için türlü piyasa stratejilerine ihtiyaçları vardı. Buna benzer kayıtlar (record) üzerine dünya teknoloji devleri halen bir sürü farklı formatta çalışmalar yapıyordu. Herşeyden önce bütün dünyada kabul görecek bir formata karar vermeleri gerekecekti. Daha da önemlisi bu yolda kendileri ile beraber elini taşın altına koyacak güçlü bir ortağa ihtiyaçları vardı.
Philips Audio’nun yöneticileri radarlarını o dönem büyük atılım içinde olan Japon elektronik sanayine çevirdi. JVC, Sony, Pioneer, Hitachi ve MEI (Matsushita) gibi dönemin devlerine yeni ürünlerini incelemeleri için davetiyeler yolladılar. Mart 1979’da Philips Laboratuarlarına inceleme için pek çok Japon heyeti geldi. Hatta ziyaretçiler arasında DAD (Digital Audio Disc Committee) de vardı. Japonya Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, dünya standartlarında dijital ses diskleri üzerinde çalışmalar yapması için DAD’a destek veriyordu. Heyetlerle görüşmelerin son gününde Philips Audio’dan J. Van Tilburg’un telefonu çaldı. Hattın diğer ucunda SONY yönetim kurulu başkanı A. Morita vardı. Sony, CD teknolojisi için Philips ile işbirliğine hazır olduğunu bildiriyordu. Sony, Philips için ideal bir ortaktı. Manyetik bantlar üzerine digital kayıtları gerçekleştiren SONY, dünyanın tartışmasız teknoloji liderlerinden en önemlisiydi. Bütün bunların yanında optik dijital ses diskleri üzerine prototip çalışmaları yapıyordu. İki yıl önce 1977 sonunda, T. Van Kessel başkanlığındaki Nat.Lab heyeti, Sony’nin Tokyo’daki laboratuarlarını ziyaret etmiş ve onların dijital kayıt teknolojileri üzerine çalışmalarını incelemişti.
Sony mühendisleri, Hollandalı heyetin şaşkın bakışları altında bir değil iki farklı dijital ses kayıt teknolojisi koymuştu masaya. Bir tanesi ev kullanıcısı için geliştirilen PCM-1, 13Bit Nonuniform Quantize yapan sistemdi. PCM-1600 adı verilen diğer sistem ise profesyonel kullanıcılar için NHK (Nippon Hoso Kyokai, The Japanese Broadcasting Corporation) ile birlikte geliştirilen 16Bit, hata düzeltme kodu içeren ve 1980’lerde CD master kayıtları için kullanılacak olan teknolojiydi.
O yılın sonunda Sony ve Hitachi, Tokyo Ses Fuarı’nda prototiplerini ziyaretçilere gösteriyordu: “optik dijital ses diskleri ve okuyucuları”. Ancak bu diskler plak alışkanlığını sürdürerek 30cm çapındaydı ve disk üzerine 150 dakika hata düzeltme kodlu kayıt yapabiliyordu. Aynı tarihlerde TEAC Corporation, Mitsubishi Electric Company ve Tokyo Denka Company de dijital ses kayıt sistemleri üzerine çalışmalar yaptıklarını duyurmuşlardı.
Yığınlarca yazışma, projeler, prototipler, formüller, blueprintler gidip geldi Eindhoven ile Tokyo arasında. Heyetler arası tartışmalarda temel konular diskin çalma süresi, ses örnekleme frekansı (sampling frequency), her örneğin sinyal ölçülendirmesi (bits per sample quantization) ve kullanılacak sinyalin formatıydı. İki firmanın mühendisleri kullanılacak ses formatı için düzeltme kodu içeren Modulasyon Kodu’nda karar kıldılar. Aslında diğer laboratuvarlarda üzerine çalışılan pek çok değişik sistem, yöntem vardı. Ama yola koyulmak için birisine karar vermek durumundaydılar. Tartışmalar, fikir alışverişleri, bilgisayar simulasyonları, disklerin performans ölçümleri sonucunda Haziran 1980’de kullanılacak kodlara isimlerini koydular ve patentlerini aldılar: Hata düzeltme kodu CIRC - Cross interleaved Reed Solomon code; kullanılacak modülasyon kodu da EFM – Eight to Fourteen Modulation…*
Devamında Philips ve Sony tarafından üretilecek CD’nin özellikleri Kırmızı Kitap (Red Book) ve IEC (International Electrotechnical Commission) de yazılarak kayıt altına alındı:
- 44.1 kHZ Örnekleme Frekansı (Sampling Frequency)
- 16Bit Uniform Sinyal Düzenlemesi (Quantizasyonu)
- 12 cm. Çapında Disk
- 74 dakika çalma süresi…
Disk çapının 11,5 santimden 12 santime çıkartılmasının ise ilginç bir öyküsü var. Sony yönetim kurulu başkan yardımcısı N. Ogha’nın şahsi bir ricasıyla bu yarım santimlik büyüme gerçekleştirildi. Çünkü Ogha’nın hayranı olduğu Beethoven’ın 9. Senfonisi 74 dakika sürüyordu. 11.5 cm. lik disk ise yaklaşık 60 dk. çalma süresine sahipti. Patron isteyince CD’nin çapı yarım santim; çalma süresi 15 dakika artıverdi. Beethovenseverler derin bir soluk aldı…
Müziğin süresi, kayıt ortamlarının kullanılmasını doğrudan etkileyen unsurlardan biri olmuştu tarih boyunca. Albümdeki parçaların sırası, eserlerin süresine göre diziliyordu. Kayıt süreleri uzayınca müzisyenlerin de önü açıldı standart süreler aşıldı. Kayıt ortamlarının özellikleri dünyada yapılan müziğin kalitesini de niteliğini de niceliğini de doğrudan etkiledi.
Sonunda Raflardayız
1982 yılında CD çalarlar ve CD’ler müzik dükkanlarının raflarında yerini aldı. Birazcık “marketing” oyunları; müzik yazarlarının, eleştirmenlerin ve otoritelerin heveslendirici, gaza getirici yazıları; Hi-Fi fanatiklerinin, audiofillerin oluşturduğu ses kalitesine dair şehir efsaneleri kısa sürede CD’yi en çok satılan konumuna getirdi. Müzikseverler birazcık manüplasyonla bu yeni oyuncağı bağırlarına basmıştı. CD üzerinde yazan AAD, ADD, DDD harfleri kaydın hangi rotayı kullanarak bize ulaştığını anlatıyordu. DDD (Dijital Kayıt-Digital Mastering-Digital Baskı) bir CD’ye sahip olmak prestij nedeniydi.
Walkmanler müziği taşınabilir ve bireysel hale getirmişti. Discmanler ile bu özellik devam ettirildi. Ama yürürken, hoplayıp zıplarken oluşan titreşim, müziğin atlamasına yol açıyordu. Sonuçta kaset bandı gibi doğrudan bir temas yoktu okuyucu kafayla. Teknoloji dur durak tanır mı? Hemen buffer (tampon bellek) sistemini geliştirdiler. Play tuşuna basıldığı andan itibaren müziğin ileri bölümleri hafızaya alınıyor, hoplama zıplama anlarındaki okuma kesintileri böylece maskeleniyordu.
CD konusu sadece dijital müzik kaydı ile bitmedi elbet. CD aynı zamanda üzerine digital formatta veri kaydı yapılabilen bir “medya-ortam” konumuna ulaştı. Bilgisayarlarımızın ayrılmaz parçası haline geldi. Kapasitelerine göre çeşitlere ayrıldı. CD-ROM, CD-R, CD-RW… Artısı-eksisi, DVD'si, Blu-Ray’i derken milyarlarca değişik formatta CD, film izlemek, müzik dinlemek, bilgisayarda oyun oynamak, fotoğrafları veya bilgisayar verilerini kaydetmek üzere hatta dijital kartvizit bile olarak kullanıcılara sunuldu. Raflara sığmayan CD kutuları yerini CD kulelerine bıraktı.
Philips’in taa en başında “format birliği” üzerine aldığı karar, yıllar sonra CD’nin bütün dünya tarafından tanınan-bilinen-kullanılan bir teknolojik ürün olarak ticari rekorları kırmasına yol açmıştı.
Elbette CD teknolojisi, binlerce marka ve çeşitte CD Okuyucusu ile CD Kayıt Edicisinin üretilmesine neden oldu. Milyarlarca dolarlık ticari hacimlere ulaştı.
Sonunda CD sektörü öyle bir doygunluğa kavuştu ki, teknoloji üreticileri kendi yarattıkları canavarı yine kendileri uyutmak zorunda kaldı. Çünkü dünyaya malolmuş CD gibi bir malzeme varken yeni teknolojileri insanlar göz ardı ediyordu. Oysa yeni teknolojileri piyasaya sürmek, tüketiciye yeni oyuncaklar satmak gerekliliği kapıya dayanmıştı. Bu arada internet yaygınlaşmış ve sanal ortamdan indirilen müzik dosyaları MP3 olarak harddisklerde bedavadan arşivlenmeye başlamıştı. CD’nin pazar payı 2000 yılından itibaren her sene neredeyse %20 ler civarında düşüyordu.
Alınan ortak kararlar ile CD üretimi durduruldu, CD çalarlar “vintage” malzeme satan müzik dükkanlarının vitrinlerine dizildi. Boş CD bulmak zorlaştı.
Sonunda dün akşam dolmuşla eve dönerken, aynada sallanan CD’nin yanar-döner hayaline takılıp kaldı gözlerim. Bir ömür içinde öyle bir teknolojik malzeme geçti ki hayatımızdan; hem sahip olma hayalini kurduk hem de onu müzeye kaldırdık…
Bazı İlkler:
-
CD üzerine yapılan ilk test kaydı Herbert von Karajan’ın yönettiği Berlin Philharmonic Orkestra tarafından çalınan Richard Strauss'un Eine Alpensinfonie (An Alpine Symphony)
-
İlk ticari CD, ABBA ‘nın The Visitors albümü oldu. 17 Ağustos 1982.
-
Japonya’da piyasaya sürülen 50 CD’nin ilki Billy Joel’in 52nd Street albümüydü.
-
1982’de İngiltere radyolarında yayınlanan ilk CD müzik albümü Dire Straits’in Love over Gold.
-
Bir milyon baskıya ulaşan ilk albüm Dire Straits, Brothers in Arms (1985)
* K. Odaka, Y. Sako, I. Iwamoto, T. Doi (all from Sony), L. Vries (Philips), “Error Correctable Data Transmission Method,” U.S. Patent 4,413,340, 1983.
* K. Immink, J. Nijboer (both from Philips), H. Ogawa, K. Odaka (both from Sony), “Method of Coding Binary Data,” U.S. Patent 4,501,000, 1985.