Reklamı Kapat
Anasayfa > Söyleşiler > Ömrünü Sinemaya Adamış Giovanni Scognamillo’nun Ardından
Ömrünü Sinemaya Adamış Giovanni Scognamillo’nun Ardından
24.09.2019 09:46

Avrupa’nın İstanbul’daki kalesi Beyoğlu’nun ve İstanbul’un en güzel yıllarının tanıklarından ve anlatıcılarından biri olan, sinema tarihçisi, eleştirmen ve yazar Giovanni Scognamillo ile sinema üzerine vefatından kısa bir süre önce yapılan söyleşi…


Söyleşi / Şadan Alptekin / Marmara Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (Radyo TV Alanı) Meslek Dersleri Öğretmeni


“Sinemanın merkezi Türkiye’de ve İstanbul’da İstiklal Caddesi ve Cihangir sokaklarıdır.”

Şadan Alptekin: Siz sadece ülkemizde değil İtalyan, Amerikan, Norveç ve Fransız basınında da sinema yazarı olarak tanınıyorsunuz. Öncelikle sizin sinema ile tanışma serüveninizi öğrenebilir miyiz?

Giovanni Scognamillo: Sinema mikrobu benim doğduğum andan itibaren içimde diyebilirim. Çünkü babam ben doğduğum sırada Kadıköy Opera Sineması’nın müdürlüğünü sürdürüyordu. Bizim çevremiz tabii ki İstiklal Caddesi’ne yerleşen sinemacıların ortamıydı. O dönemde sinemayla uğraşanların büyük bir çoğunluğu azınlıklardan oluşuyor ve Türkiye’de ilk sinemacı kuşağını temsil ediyorlardı. Kimi sinema müdürü, kimi sinema eleştirmeniydi. Bunların arasında bir İtalyan Yahudisi olan Fernando Franco vardı. O da Taksim Sineması’nın müdürüydü. Sonradan Sanayi Sineması’nın işletmesini yürüttü. Yine bu çevrede Rusya’dan gelen ünlü Einzeinstein vardı. Sinemanın merkezi Türkiye’de ve İstanbul’da İstiklal Caddesi ve Cihangir sokaklarıdır. Bu ortamın içinde sinema meraklısı olmak doğal bir şeydir. Ben ilk filmimi Elhamra Sineması’nda 4 yaşımda seyrettim ve ondan sonra seyredebildiğim kadar çok sayıda filmi izleme şansım oldu. 

Şadan Alptekin: Sinema dışında farklı işlerde de çalıştınız. Bu işler nelerdi ve zaman içinde bunları bırakıp neden sinemayı tercih ettiniz?

Giovanni Scognamillo: Şimdi derler ki; Napolililer her işi yapar. Doğru olsa gerek. Ben de hayatımda her işi yaptım. İlk yaptığım iş kitapçılık oldu. Ardından bankacılık sektörüne geçtim. 15 yıl süren bankacılık görevimden Banka Di Roma’nın Beyoğlu Şube Müdürü iken ayrıldım. Ondan sonra sinemada çalıştım. Üstelik işe direkt yönetmen yardımcısı olarak başladım. 

“Yazdığım kitaplarımın sayısı 58”

Şadan Alptekin: Sinema yazarlığı yaptığınız gazeteler oldu. Bu gazete ve dergiler neler?

Giovanni Scognamillo: Sinema yazarlığına ilk olarak yabancı gazetede, İtalyan basınında başladım. Ben aslında liseyi bitirdikten sonra iş arayışı konusunda kararımı vermiştim; yazar ve sinemacı olacak, 40 roman yazacaktım. Kendime verdiğim sözü tuttum, bugüne kadar 40 değil tam 58 kitap yazdım. Benim aslında dergilerden çok gazetelerde yazılarım yer aldı. Türkiye’de ilk sinema yazılarım Akşam gazetesinde yayımlandı. Bu gazetede sinema yazarı ve eleştirmen olarak 7 yıl çalıştım. Dönemin gazetelerinin dışında “Yön”, “Sinema 65”, “Ulusal Sinema”, “Yedinci Sanat”, “Ses”, “Hayat”, “Bravo”, “Video-Sinema”, “Beyazperde”, “TV’de 7 Gün”  gibi pek çok dergide sinema ile ilgili yazılar kaleme aldım. 

Şadan Alptekin: Sizin sinema yazarlığınızın yanında sinema oyunculuğunuz da var. Ayrıca Erler Film’de uzun yıllar danışmanlık ve çevirmenlik yaptınız. Bu süreci sizden dinleyebilir miyiz?

Giovanni Scognamillo: Evet, ben sinemacı olacağım derken sinemada ne varsa onu yapacaktım, nitekim yaptım da. Filmlerde küçük rollerde oynadım, yardımcı yönetmenlik yaptım. Prodüksiyonda da çok çalıştım. Gerek Türk filmlerinde gerek İstanbul’da çekilen yabancı filmlerin bir kısmında prodüksiyon amiri olarak görev yaptım. Amerikalılarla, Almanlarla, Fransızlarla, İspanyollarla çalıştım, yani sinemada çok geniş bir yelpaze içinde yer aldım. Bankacılığı da sinema yüzünden bıraktım. Oysaki bankacılığı bırakmasaydım parlak bir kariyerim olabilirdi. 

“Üniversitelerdeki sinema eğitimi olması gereken düzeyde değil.”

Şadan Alptekin: Sizin sinema dışında fantastik edebiyatı, bilim kurgu, korku edebiyatı ve okültizm üzerine kitaplar yazdığınızı biliyoruz. Bilim kurgu ve fantastik sinemaya ilginiz nasıl başladı?

Giovanni Scognamillo: Zaten bir okur olarak fantastik ve kurgu edebiyatının meraklısıydım.  Doğal olarak film seçimi yaptığımda da o tür filmler ağırlık kazanıyordu ve bu hayatım boyunca devam etti. Bugün de ilgim devam ediyor. Eskisi kadar iyi olmasa da yine de bazı iyi örneklere rastlamak mümkün. Bu konuda Hollywood yapımları git gide kötü örnekler veriyor. 

Şadan Alptekin: Sinema üzerine yazdığınız çok sayıda kitabınız var ve bunlar ülkemizde İletişim Fakültelerinde ders kitabı ve yardımcı kitap olarak okutuluyor. Ayrıca siz de uzun yıllar Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Türk Sineması” dersleri verdiniz. Gençlerin sinemaya ilgileri nasıl? Sizce ülkemizde verilen sinema eğitimi yeterli mi ve bu eğitimi istenilen düzeye çıkartabilmek için neler yapılmalı?

Giovanni Scognamillo: Şimdi yaptığım bir işi eleştirmek zorundayım. Bence halen üniversitelerde verilen sinema dersleri yeterli değil. Sinemayı kitaplardan okumak gerekli ve mecburi fakat sinema okumakla öğrenilmez. Sinema sette, çekimde öğrenilir. Ama Türkiye’de şöyle durumlarla karşılaşıyoruz. Sinemayı üniversitelerde öğretenlerin bir kısmı aslında sinemayı pek bilmiyorlar. Çünkü sinema yapmadılar. Bugün ben merak ediyorum sinemayı öğreten arkadaşlar arasında kaçı bir film çekimi gördü? Kaç filmde, ne kadar zaman çalıştı? Bugün hiçbir okulda örneğin bir oyunculuk dersi verilmiyor. Öyle ki ilk filmine soyunan genç bir yönetmen, oyuncu yönetimi konusunda herhangi bir bilgiye sahip değil. Şimdi zaman değişti. Film çekmek hiç kolay bir şey değil. Gençler genellikle sinema eğitimi almaya yönetmen olmak için geliyorlar. Sinematek Derneği kurulduğunda rahmetli Onat Kutlar’la bir projemiz vardı. Biz de sinema dersi verecektik. Tabii çoğunluğun sinema yazıları yazmak dışında sinemayla herhangi bir ilişkisi yoktu. Babamın işinden ve içinde yaşadığım ortamdan dolayı en çok ilişkisi olan kişi bendim. Ama Onat, gelecek kuşak yönetmen kuşağı yaratacağız diye başladı bu işe. İşte o yıllardan beri sinemacı olmak isteyen “yönetmen” olmak istiyor. Türker İnanoğlu’nun oğluna ders verdim. Ne olmak istiyorsun diye sordum. Cevap; “yönetmen”. Dünyanın en zor mesleği sinemadır. 40 kişilik bir ekibin başındasınız. Hem filmi yürütüp hem de 40 kişiyi idare edeceksiniz. Kendi istediklerini yapıyorlar, sizi dinlemiyorlar. Gecenizi gündüzünüzü bir ediyorsunuz, ama yönetmen olmanın yolu da işte bu zorluklardan geçiyor. 

Şadan Alptekin: Ülkemizde son yıllarda çok sayıda film çekiliyor. Bu filmlerle ilgili neler söylersiniz? 

Giovanni Scognamillo: Son dönemde çekilen filmleri izlemem sadece televizyon sayesinde oluyor. Çünkü rahatsızlıklarımdan dolayı pek sinemaya gidemiyorum. Sinema sektöründe genelde iki tip yönetmen var. Bir kısım kendini ifade etmek istiyor, onun için film çekiyor. Ama filmi izlenildiğinde ne yazık ki neyi ifade ettiği pek ortaya çıkmıyor. Bir de tabii bu işi hakkıyla yapan kişiler var. Aslında yönetmenlik bir ekibi yönetmektir. 40 -50 kişiyi bir araya getirdiğiniz zaman başınız 40 – 50 tane problemle ağrır. Özel sorunları bile size taşınır. Yani yönetmenlik büyük sorumluluklar taşıyan bir meslektir. 

“Festivallerde ödül almak dünya sinemasında tanınmak anlamına gelmez.”

Şadan Alptekin: Dünya sinemasında isim yapmış hangi Türk yönetmenleri sayabiliriz?

Giovanni Scognamillo: Lütfü Akad, Metin Erksan,  Memduh Ün, Osman Sınav, Türk sinemasını işte bu arkadaşlar yarattı. Çok uğraşarak, özveriyle ama bu değerler dünya sinemasında tanınmıyor. Amerika’da ilk kez gösterilen filmler Yılmaz Güney filmleridir. Acı ama gerçek bu. Dünya Türk sinemasını tanımıyor. Festivallere katılmak çok önemli bir şeydir ama bu filmi kurtarmaz. Örneğin bir Türk filmi festivale katılır, ödül alır ama ödül aldığı ülkede bile gösterilmez. O zaman bu ödül ne işe yarar? O açıdan Türk sinemasının dünyada var olabilmesi için biraz daha yol alması gerekiyor.

Şadan Alptekin: Yazmanın dışında resim de yapıyorsunuz? Hiç sergi açmayı düşündünüz mü?

Giovanni Scognamillo: Resim yapıyorum ama onlara resim denilir mi bilmiyorum, ben çizim diyorum. Benim resimlerim ticari resimler değil. Duvarına vampir asmak için kim para verir ki? Ama bugüne kadar çok sayıda resim yaptım, şimdilik kendi kütüphanemde duruyorlar. 

Şadan Alptekin: Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum size.


Beyoğlu ile ilgili çok sayıda kitap yazan Giovanni Scognamillo, “Beyoğlu Yazıları”nın girişinde şunları yazmıştı:

Benden sulu gözlü ve bol ah vahlı, abartılı ve özentili satırlar, anılar ve duygular bekliyorsanız hevesiniz ne yazık ki kursağınızda kalır. Nostalji denilen o özlem ve hasretten yana olmadığımı bilen bilir, bilmeyen de bu vesile ile öğrenmiş olur. Bir insanın, bir toplumun, bir ülkenin, bir kentin ve bir mekanın geçmişi muhakkak ki anılır, yazılır, konuşulur ve düşünülür. Ve tüm bunlar son derece gereklidir. Nedir ki ben buna nostalji değil de tarih demeyi, o tür bir duyguyu bir araştırma, inceleme, belgeleme nedenselliğini saymayı (ve böylece uygulamayı) yeğlerim. Bu da bir davranış ve değerlendirme, ola ki daha ölçülü ve daha gerçekçi.

En Çok Okunanlar
Dergi