Reklamı Kapat
Anasayfa > Makaleler > Yerel, Bölgesel Radyo ve TV’ler
Yerel, Bölgesel Radyo ve TV’ler
22.06.2018 09:54

Ben burada kitle iletişim araçlarının globalleşen bir dünyada ne tür pozitif ya da negatif sonuçlar doğurduğunu tartışmayacağım. Bana göre üzerinde fazlasıyla durulması gereken ama tam tersine üzerinde en az durulan bir olgu olan yerel ve bölgesel medya. Bu medyaların 21. yüzyılın en önemli kazanımı olduğunu düşünüyorum ve günümüzde de en etkili kitle iletişim araçlarıdır. Yerel ve bölgesel medyanın özellikle yerel radyo ve televizyon kanallarının tarihini, demokrasiye katkılarını, sorunlarını ve çözüm yollarını dile getirmeye çalışacağım. 1990 yılında Star TV’nin kurulması ile birlikte mantar gibi çoğalmaya başlayan yerel ve bölgesel radyo ve TV kanalları 1993 yılına gelindiğinde ise daha da çoğalmıştı. Bugün ülkemizde 165 yerel televizyon, 12 bölgesel televizyon, 19 da ulusal olmak üzere toplam 196 televizyon, 784 yerel radyo 81 bölgesel, 34 de ulusal olmak üzere toplam 899 radyo kanalı bulunmaktadır. Türkiye’de özel radyo ve televizyon yayıncılığı de facto bir durum olarak ortaya çıkmıştır. Hiç bir hukuki ve teknik altyapısı yoktur. Biz yapalım kanunlar arkadan gelir nasıl olsa mantığı ile özel radyo ve televizyon yayıncılığı ortaya çıkmıştır. Bugün gerek ulusal gerekse yerel televizyon kanallarının hukuki bir altyapısı yoktur. Frekans planlaması hala yapılamamıştır. Şu an TRT hariç hiçbir radyo ve televizyon kanalının frekans tahsisi yoktur. RTÜK, bu planlamayı hükümetlerin siyasi baskısı veya bir takım teknik altyapı yetersizlikleri nedeniyle gerçekleştirememiştir. Radyo ve televizyonlar en son 2 Mart 2006 tarihinde RTÜK’ün yayınlamış olduğu kanal ve frekans tahsisi ile ilgili geçici yönetmelikle verilen geçici lisanslarla yayınlarını sürdürmektedir. Maalesef yayınlanan bu geçici yönetmelikte çeşitli kafa karışıklıkları yaratılmış olup çözüm yerine beraberinde yeni sorunlar getirmeye aday bir yönetmelik olarak karşımıza çıkmıştır. Yerel radyo ve televizyon kanallarının bugünkü bir çok sorununun temelinde yayıncılığa hazırlıksız yakalanmak yatıyor. Ne teknik altyapı oluşturabilmiş, ne yetişmiş eleman bulabilmiş, ne hukuki sorunları çözebilmiştir. Ancak, yine de gelinen nokta hiç de küçümsenemeyecek kadar büyüktür. Bugün yerel televizyon ve radyo kanalları kurumsallaşmaya başlamışlar, yayın kalitelerini artırmışlardır. Bütün bunların ötesinde yerel ve demokratik kimliğin etkinliğinin artmasına ve hak aramalara neden olmuşlardır.

  • Demokratik rejimlerde 4. güç olarak kabul edilen medya yerel yönetimleri denetlemeyi görev olarak üstlenmişlerdir: Yerel ve bölgesel radyo ve televizyon kanalları bir ilin en yüksek mülki amiri sayılan ve bir ili yöneten tüm yöneticilerin vali, belediye başkanı ve il emniyet müdürü gibi yetkililerin görevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için yol gösterici ya da hata yapmalarında caydırıcı birer mekanizma haline gelmişlerdir. Yörenin bakımsız kalmış yollarının tamirinde, belediyelerin açmış olduğu çukurların doldurulmasında, çevreyi tehdit eden, mikrop saçan çöp dağlarının temizlenmesinde, patlayan ve üzerinden aylar geçtiği halde tamir edilmeyen su borularının tamirinde, valinin ya da belediye başkanının yapması gerektiği halde yapmadığı toplantıların takibinde, uyuşturucu satan, haraç toplayan çetelerin yakalanmasında ve yasal olmayan etkinliklerin yapılmamasında etkin rol oynamaktadır. Bütün bu yanlışların, eksikliklerin düzeltilmesinde yerel ve bölgesel kanalların çok büyük katkıları olmaktadır. Bütün bunların yanı sıra halkın sorunlarının belediyeye, valiliğe, emniyet müdürlüğüne taşınmasında, bu sorunların çözümünün takibinde yerel kanalların son derece büyük önemi vardır. 
  • Sivil toplum örgütlerinin güçlenmesinde de önemli rol oynamıştır: Yerel radyo ve televizyon kanallarının yerel bürokrasiyi eleştirmesi ve yönlendirmesi pasif durumda olan sivil toplum örgütlerine cesaret vermiştir. Ayrıca bu sivil toplum örgütleri sık sık yerel televizyon kanallarına çıkarak kendilerini daha iyi anlatma olanağı bularak halkımızı bilinçlendirmişlerdir. Çevreyle ilgili sorunlarda çevre koruma derneklerine, sağlıkla ilgili sorunlarda sağlıkla ilgili derneklere, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün tartışıldığı zamanlarda ise bu konuyla ilgili derneklere söz hakkı vermişlerdir. Böyle olunca da sivil toplum örgütleri görüşlerini geniş halk kesimlerine duyurmuşlar, bu durum neticesinde ise halkımız negatif ya da pozitif bir tavır almıştır. Ayrıca yerel radyo ve televizyon kanalları sivil toplum örgütlerinin kampanyalarını ücretsiz olarak yayınlamışlar, onların kamuoyu oluşturmasına katkıda bulunmuşlardır. Böylece yerel ve bölgesel radyo ve televizyon kanallarının ortaya çıkması sivil toplum örgütlerinin artmasına ve etkinliklerinin daha fazla olmasına büyük katkı sağlamıştır.
  • Kültürel mirasın ve farklılıkların korunmasında önemli rolü var: Anadolu, zengin tarihi ve kültürel mirasa sahip bir coğrafya. Bu coğrafyada asırlar boyu olduğu gibi bugün de farklı din ve medeniyetler yaşamaktadır. Cami, kilise, havra yan yanadır. Yerel televizyon kanalları bu farklılıklara, tarihi eserlere sahip çıkmaktadır. Farklı uygarlıklara ait kültürlere ilişkin belgeseller yapmakta, virane halde bırakılmış tarihi eserlerin onarımına katkıda bulunmaktadır. Araştırmacı-gazetecilik dalında başarılı çalışmalar yapan yerel radyo ve TV’ler gözden kaçmış, ihmal edilmiş, üstü örtülmüş tarihi eserleri bulup çıkarmakta, onların hangi medeniyete ait olduğunu, bilim adamların eşliğinde tespit ettirmekte büyük emekleri vardır.
  • Tekelleşmeyi önlemekte en büyük engeller: Yerel, bölgesel radyo ve televizyon kanalları sermayenin gazete ve televizyonları tek elde toplamasının önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Sermaye, elinde bulundurduğu televizyon, radyo ve gazetelerle "doğruyu" kendi çıkarları doğrultusunda bükmekte, halkı manipüle etmektedir. Yerel televizyon kanalları bu tür tehlikeli tekelleşmenin önüne bir set çekmiştir. Yerel düzeyde halkla aktif bir ilişki içinde bulunan kanallar daha güvenilir, objektif yayın yapmaktadır. Çünkü halkla yüz yüzeler. Daha samimi, daha amatör bir ruh yapısına sahipler. Kendi dünya görüşleri olmakla birlikte farklılıklara saygılılar. Yerel kanalların yanlış yapma şansları kesinlikle yoktur. Çünkü izleyicilerinin büyük bir kısmı komşusu, eşi dostu ve her zaman yüz yüze baktığı kimselerdir. Ayrıca yerel televizyon kanalları merkezi otoriteye bağımlı değiller. Hükümetlerin politikalarına göre pozisyon değiştirmezler. Çünkü hükümetten teşvik ve kredi almamaktalar. Çoğulculuğu savunmakta, tek bir tezgâhtan üretilen haberlere karşı çıkmaktadırlar. Bu yönüyle yerel radyo ve televizyon kanalları düşünen, farklılık isteyen, kişi ve grupların akciğeridir. 

1990 yılında Star TV’nin kurulması ile birlikte mantar gibi çoğalmaya başlayan yerel ve bölgesel radyo ve TV kanalları 1993 yılına gelindiğinde ise daha da çoğalmıştı.

Yerel ve bölgesel radyo ve televizyonların sorunları

Yerel radyo ve televizyon kanallarının sivil toplum anlayışının gelişmesi ve demokrasinin kurumsallaşıp kökleşmesine ne tür katkılar sağladığından yukarıda bahsetmiştim. Bu kanalların kendilerinden beklenen demokratik açılımı sağlayabilmeleri için kurumsal altyapı ve diğer sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. Anadolu'nun dört bir yanında büyük bir özveri ve iyi niyetle yayınlarını sürdürmeye çalışan yerel radyo ve televizyonların sorunlarını anlatmakla bitiremeyiz. Bu sorunları şu başlıklar altında toplamak mümkündür; 

Eğitim sorunu: Üzerinde durulması gereken sorunlardan bir diğeri ise yerel kanalların eğitim sorunu. Bilindiği gibi ülkemiz 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde özel kanallarla tanıştı. Bu tanışma biraz hazırlıksız oldu. Kurumsal altyapı yetersizliği ve kalifiye eleman sorunlarıyla karşılaşıldı. Ulusal televizyon kanalları kalifiye eleman sorununu çözmek için büyük paralarla TRT'den yetişmiş programcıları, spikerleri, teknik elemanları transfer etti. Oysa yerel televizyon kanallarının böyle bir olanağı yoktu. Birincisi mali olarak ciddi yetersizlik içindeydiler, ikincisi ise hiçbir TRT çalışanı Ankara-İstanbul gibi büyük şehirlerden taşraya gitmek istemezdi. Gerçi bu ikinci tezin doğruluğu ya da yanlışlığı para olmadığı için ispatlanamadı. Aslında Türkiye'de rutin olan bir şeydi hazırlıksız yakalanmak. Sen koş nasıl olsa rüzgar arkadan gelir misali. Özel kanalların açılmasıyla birlikte birden çoğalan yerel kanallar, bu yetersizliklerini kendileri kapatmaya çalıştılarsa da arzu edilen başarıyı yakalayamadılar. Halen yerel kanallarda başarılı - yetişmiş spiker, programcı, iyi bir teknik ekip eksikliği bulunmaktadır. Kamerayı kullanan, montaj setini de kullanmaktadır. Branşlaşma söz konusu olmamıştır. Bir kişi bir kaç değişik program yapmakta, bu nedenle programlarına iyi hazırlanamamaktadır. Sabah saat 07.00’de haber sunan bir spiker gece 24.00'da da haber sunmaktadır. Program yapan kişilerin hiçbir şekilde mesleki deneyimleri yok. Yani yerel kanallar pratikten teoriye ulaşma çabası içerisindeler.

İdari sorunlar: Bölgesel ve yerel radyo - televizyon kanallarının kendi bünyelerinden kaynaklanan sorunları olduğu gibi çevreden kaynaklanan sorunları da var. Bunların başında idari sorunlar geliyor. Yerel radyo ve televizyon kanalları RTÜK'ün talimatıyla il emniyet müdürü ya da valinin tasallutu altındalar. Sınırların ve yasakların kalktığı bir dünyada bir televizyon kanalının bürokrasinin emrine verilmesi söz konusu olmamalıdır. Renkliliğe ve farklılığa açık televizyon yayınını yapmak neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bu sorun yürütmenin yani Bakanlar Kurulu’nun sorunudur. Belki de merkeziyetçi devletin sorunudur. Bunun yanı sıra 6112 sayılı yasada çeşitli boşluklar var. Yasakların sınırının nerede başlayıp nerede bittiği belli değil. Bu yasakların sınırlarının iyi çizilmesi, demokratik hukuk devleti mantığına uygun olması gerekir. Elbette ülkenin birlik bütünlüğüne kast eden bölücülük - irtica gibi unsurlar cezasız kalmamalıdır. Ancak bunun sınırları iyi çizilmelidir. Sonra siyah ve beyaz arasında kalan bir dünyada yaşarız. Oysa yerel kanallar herkesi gökkuşağı renginden bir dünyaya davet ediyor.

Mali Sorunlar: Yerel radyo ve televizyon kanallarının sorunlarının en başında ekonomik yetersizliği sayabiliriz. Bugün ulusal medya, hükümetlerle girdiği siyasi ilişkilerin boyutuna göre teşvik-kredi gibi yardımlar alabilmekteyken, yerel radyo ve televizyon kanallarının bu tür bir şansı yoktur. Yerel televizyon kanalları devlet tarafından desteklenmediği için çalışanlarının durumu içler acısıdır. Bugün bir kameraman, muhabir, haber müdürü asgari ücret ya da asgari ücretin altında veya biraz üstünde bir maaşla çalışmaktadır. Kanallar, bu kadar düşük maaşları bile ödemekte güçlük çekmektedir. Hatta bazı yerel kanallar sadece teknik hizmet gören muhabir-kameraman-montajcı gibi çalışanlara ücret ödemekte, program yapımcılarına herhangi bir ücret ödememekte ya da ödeyememektedir. Mali yetersizlik sadece personel maaşlarına yansımamaktadır. Personelin kısıtlı olmasına da neden olmaktadır. Bir kameraman hem montajcılık, hem ışıkçılık yeri geldiği zamanda muhabirlik yapmaktadır. Görüldüğü gibi ekonomik yetersizlik branşlaşmanın önüne geçmiştir. Bütün bunların yanı sıra mali yetersizlik nedeniyle teknolojik açıdan sıkıntı çekilmektedir. Vericileri genelde standartlara uygun olmamakla birlikte montaj setleri de yetersizdir. Oysa gerek devletimiz gerekse özel sermaye sahipleri yerel radyo ve televizyon kanallarına sahip çıkmalıdırlar. Devletimiz yerel kanalları KOBİ kapsamına alabilir, özel sermaye ise ulusala akıttığı reklamların bir bölümüne yerel kanallara kaydırabilir, ya da kaydırılan ulusal reklamlar daha da büyütebilir. Böyle olmadığı için yerel televizyon kanalları mali sıkıntılar altında ezilmekte, yayın kalitesi düşmekte, personeli verimsizleşmektedir. Bütün bunlara rağmen yerel medya yorgun fakat asla taviz vermeyen onurlu bir savaşçı gibi dimdik ayaktadır.

%1,5 RTÜK Payı kurumlar vergisi, SSK ve şimdi lisanslama bedelleri gibi çokta ağır bir ekonomik yaptırımla karşı karşıyalar. Bu oran, ulusal kanallarla aynıdır ve zor koşullar altında yayın yapan yerel kanallar için son derece fazladır. Bu oranların özellikle telif bedellerinin ödenebilir seviyeye çekilmesi, yerel yayıncılığın güçlenmesi açısından hayati bir öneme sahiptir. 

Teknik sorunlar: Yerel televizyon kanallarına yönelik yapılan eleştirilerden bir diğeri ise yayın kalitesinin düşük olduğuna ilişkin. Doğrusunu söylemek gerekirse bu tespit doğrudur. Bununla birlikte; yerel radyo, TV istasyonlarının kitleye ulaşım ağı sınırlıdır. Bunun hukuki nedenleri olduğu gibi teknik nedenleri de vardır. Hukuki sorunlara ileride değineceğim için bu konuyu geçerek teknik nedenler üzerinde durmak istiyorum. Yerel televizyon kanallarının çoğu amatör sistemlerle yayın yapmaktadırlar. Anlaşılabilmesi için sadeleştirecek olursak, düğünlerde kullanılan kameralarla, evlerimizde kullandığımız videolarla iş yapmaya çalışmaktadırlar. Montaj setleri, kameraları yetersizdir. Çoğunun stüdyosu standart dışıdır. Habere gitmek için kullanılan araç sayısı yetersizdir. Hatta kimi radyo ve televizyon kanallarının araçları bile yoktur. Program ve belgesel yapımında sıkıntıları çoktur. Çünkü belgesel türü programlara ayıracak teknik alt yapı ve eleman eksikliği vardır. Yine yukarıda da belirttiğimiz gibi teknik alanda bir ayrışma-uzmanlaşma olayı söz konusu değildir. Kullanılan vericiler sınırlı, güç olarak da zayıftır. 

Hukuki sorunlar: 3984 Sayılı Kanun’a ek olarak çıkartılan 10 Mart 1995 tarihli Radyo ve Televizyon Yayın İzin ve Lisans Yönetmeliği’nin 1. Bölümünün 29. Maddesinde yer alan hüküm lokal yayıncılığı yerel ve bölgesel tanımla coğrafi olarak ayırmıştır. Bu mevcut durum bir ilin coğrafi olarak tamamına yerel tanımıyla televizyon yayını yapılmasına engel teşkil etmektedir. Bu yönetmeliğe göre bir ilin merkezinde yayın yapan diyelim ki, Ankara’da yayın yapan bir radyo veya televizyon, bu tanım gereği Ankara'nın ilçelerine yayın yapamıyor. Ya da İlçelerden yayın yapan Radyo ve Televizyonlar Ankara’ya yayın yapamıyor. Bu televizyonlar ancak şehir merkezine yayın yapabiliyor. Hâlbuki bu televizyonun vermiş olduğu hizmetten Ankara'nın tamamının faydalanması gerekmektedir. Bir vali nasıl sadece merkezin valisi değil de bütün ilin valisi ise yerel radyo ve televizyon kanalıda bir ilin tamamının televizyonudur. Bu kısıtlama nedeniyle bir radyo ve televizyon kanalının Ankara'nın tamamına yayın yapması imkânsızdır. Bu sebeple büyük bir hak kaybı söz konusudur. En azından şu anki uygulamada bu hükmün RTÜK'e frekans tahsisi için müracaat hakkı elde edenler şeklinde kabul edilerek uygulanması gerekmektedir. Daha bunun gibi onlarca sorun yazabiliriz.

Ulusal televizyon kanalları kalifiye eleman sorununu çözmek için büyük paralarla TRT'den yetişmiş programcıları, spikerleri, teknik elemanları transfer etti. Oysa yerel televizyon kanallarının böyle bir olanağı yoktu.

Bölgesel ve yerel radyo ve televizyonlar nasıl güçlendirilir?

Bölgesel ve yerel radyo ve televizyon kanallarının güçlendirilebilmesi için devletin yapması gerekenler var. Ben, devlet desteğini belirli bir dönem kabul edilebilir buluyorum. Yerel kanallar kurumsal alt yapı olarak güçlendikleri takdirde, devlet desteğine ihtiyaçları kalmayacaktır. Bunun yanı sıra özel sektörün yapması gerekenler var. Devletin yapması gerekenleri şöyle sıralayalım; 

  • Birer anonim şirket statüsünde olan radyo ve TV’ler normal anonim şirket yükümlülüklerini yerine getirmesinin yanı sıra RTÜK payı ve diğer meslek birliklerine ödediği telif hakları ile 4. kuvvet olan radyo ve TV’ler adeta yok olmaya mahkum edilmişlerdir. Bu konuda en azından RTÜK payı tamamen kaldırılmalıdır. 
  • Yerel televizyon kanallarının da tıpkı yerel gazetelerde olduğu gibi resmi ilanlardan yararlanması, onların ekonomik olarak güçlenmesine ciddi bir katkı sağlayacaktır. 
  • RTÜK, bugünkü yapısı ile sadece bir denetim mekanizması görevini üstlenmektedir. Bu kurum ismini sadece verdiği cezalarla duyurmaktadır. Hâlbuki çağdaş bir yayıncılık için RTÜK’ün sadece denetim yapan bir kurum olmaktan çıkartılması, yayın kalitesinin yükseltilmesi için de çalışan bir kurum haline gelmesi gerekmektedir. 
  • RTÜK'te YÖK benzeri bir yapılanma, gerek yerel gerekse ulusal yayıncılığın demokratik karakterini bozacağı için, bu tür yapılanmalara gidilmemeli. Seçimi Meclis yapmalı ki yapıyor ancak, bununla birlikte seçimler sırasında da siyasi partiler, seçim kaybetmiş milletvekillerini ya da sektörü bilmeyen tanımayan adayları buraya aday gösterememelidirler. 
  • RTÜK'ün teçhizat donanımı Türkiye gibi geniş bir ülkede izlemeyi sağlıklı yapacak, ayrıca esas görev olan frekans planlamasını yapacak kapasitede olmalıdır. 
  • Yerel televizyon kanalları KOBİ kapsamına alınmalıdır. Buna ilaveten TRT bünyesinde açılacak okullarla yerel televizyon kanalı çalışanları teknik ve programcılık bölümlerinde eğitilmelidir. 
  • RTÜK’ün radyo ve televizyon kanallarının başında demoklesin kılıcı gibi durması yerine bu kuruluşların standartlara uygun hale getirilmesinde destek yaratacak projeler üretmesi ve radyo - TV kuruluşlarında çalışan personele meslekle ilgili eğitim seminerleri için ciddi adımlar atması gerekir.

Özel sektörün yapması gerekenler; 

  • Ulusal televizyon kanallarına ayrılan reklam payı çok büyük ve korkunçtur. Reklamverenler, tüketici ya da müşteri olarak çok fazla izleyiciye ulaşmak istemekteler. Buna rağmen özel sektörün temsilcileri reklamların yüzde 87'ini ulusal medyaya aktarmaktadır. Oysa yerel televizyon kanalları aynı reklamı çok daha uygun bir fiyata yayınlayabilirler. Ayrıca yerel televizyon kanallarına izleyiciler daha çok güvendiği için reklamın inandırıcılığı artar. 
  • Reklamveren yerel televizyon kanallarına sahip çıkarsa, ulusal medyanın tekeli kırılacaktır. Rekabet ortamı yaratılacak, bundan hem reklamveren hem de yerel kanal istifade edecektir. 
  • Büyük firmalar ulusal kanallarla yapmış oldukları sponsorluk anlaşmalarını yerel televizyon kanallarıyla da yapabilirler. Böylece hem yerel kanal güçlenecek hem de sponsor firma daha ucuza işini görmüş olacaktır.

Dünyada internet yayıncılığının gelişmesiyle birlikte ülkemizde de Dünyaya paralel bir şekilde artmakta yayıncılık maliyetlerinin Uydu ve Karasal yayınlara oranla daha az olması ve internet olan her yerden kolaylıkla izlenebilmesi internet yayıncılığını daha cazip hale getirmektedir. Televizyon yayınlarının Amerika da geleneksel yöntemlerden farklı 18-29 yaş aralığının %54 ü, 30-44 yaş aralığının %40, 45-54 yaş aralığınında %20 si aşağı yukarı tüm demografik gruplarda zaman kaydırmalı televizyon izlemenin yanısıra internet üzerinden içerik takibi de televizyon cihazları ile yapmaktadırlar. Özellikle TV setlerinin internete bağlanabilen akıllı cihazlara dönüşebilmesinin bunda payı büyüktür.Zira söz konusu içeriklerin büyük ekranlarda izlenmesi konforunu mobil cihazlar veya bilgisayarlarla elde etmek mümkün değildir. Önümüzdeki süreçte Radyo ve Televizyon yayıncılığının hem dünya da hem de ülkemizde İnternet ağırlıklı olacağını düşünüyorum. Her zaman olduğu gibi bu mecrada da içeriğin çok önem kazanacağı kaçınılmaz görünmektedir. Yerel ve Bölgesel Radyo ve TV kanalları kendilerini buna göre yapılandırır iyi içerikler hazırlarlarsa dünyanın her yerinden izlenebilme olanağına kavuşurlar dolaysıyla gelirlerinide arttırabilirler.

YAZAR HAKKINDA
İsmet Ergin
İTP Broadcast / ismetergin@itptelekom.com
En Çok Okunanlar
Dergi