Kitle iletişim araçlarının globalleşen bir dünyada pozitif veya negatif nasıl sonuçlar doğurduğunu tartışmayacağım. Bana göre üzerinde fazlasıyla durulması gereken dijital, yerel ve bölgesel medyadır. 21. yüzyılın en önemli kazanımı olduğunu düşünüyorum ve günümüzde de hala en etkili kitle iletişim araçlarıdır. Değerli meslektaşlarım, ben dijital, yerel ve bölgesel medyanın özellikle yerel radyo ve televizyon kanallarının tarihini, demokrasiye katkılarını, sorunlarını ve çözüm yollarını aklım yettiğince, dilim döndüğünce dile getirmeye çalışacağım. Bugün karasal yayınlarda gerek ulusal gerekse yerel radyo ve televizyon kanallarının hukuki bir altyapısı maalesef yoktur. Frekans planlaması hala yapılamamıştır. Şu an TRT hariç hiçbir radyo ve televizyon kanalının karasal frekans tahsisi yoktur. Üzülerek ifade etmeliyim ki 24 yıldır hala Radyo Televizyon Üst Kurulu bu planlamayı gerçekleştirememiştir. En son 2 Mart 2006 tarihinde RTÜK’ün yayınlamış olduğu kanal ve frekans tahsisi ile ilgili geçici yönetmelikle, geçici lisanslama ile yayınlarımızı devam ettiriyoruz. Aslında RTÜK daha fazla zaman geçirmeden derhal mevcut kullanılan frekansları sahiplerine tahsis etmelidir.
Dijital, yerel ve bölgesel radyo ve televizyon kanalları bir ilin en yüksek mülki amirleri ve bir ili yöneten tüm yöneticilerini vali, belediye başkanı, il emniyet müdürü gibi yetkililerin görevlerini tam olarak yerine getirebilmeleri için yol gösterici veya hata yapmalarında caydırıcı birer mekanizma oldular. Yörenin bakımsız kalmış yollarının tamirinde, belediyelerin açmış olduğu çukurların doldurulmasında, çevreyi tehdit eden, mikrop saçan çöp dağlarının temizlenmesinde, patlayan ve üzerinden aylar geçtiği halde tamir edilmeyen su borularının tamirinde, valinin ya da belediye başkanının yapması gerektiği halde yapmadığı toplantıların takibinde, uyuşturucu satan, haraç toplayan çetelerin yakalanmasında ve yasal olmayan etkinliklerin yapılamamasında etkin rol oynamaktadır. Bütün bu yanlışların, eksikliklerin düzeltilmesinde dijital, yerel ve bölgesel kanalların çok büyük katkıları olmaktadır. Bütün bunların yanı sıra halkın sorunlarının belediyeye, valiliğe, emniyet müdürlüğüne taşınmasında, bu sorunların çözümünün takibinde yerel ve dijital kanalların son derece büyük önemi vardır. Dijital, yerel radyo ve televizyon kanallarının yerel bürokrasiyi eleştirmesi, yönlendirmesi, pasif durumda olan sivil toplum örgütlerine cesaret vermiştir. Ayrıca bu sivil toplum örgütleri sık sık yerel televizyon kanallarına çıkarak kendilerini daha iyi anlatma olanağı bulmuşlar, halkımızı bilinçlendirmek için önemli bir platform olduğunu anlamışlardır.
Türkiye’de radyo ve televizyon endüstrisinin sorunları ile ilgili literatürde maalesef çok az sayıda çalışma yer almaktadır. Yerel radyo ve televizyonların sorunlarını irdeleyen birkaç çalışma dışında kalan kaynaklar genel olarak endüstriyel ve ulusal bazda hazırlanmış rapor ve mülakatlardan oluşmaktadır. 1990’lı yıllarla birlikte radyo ve televizyon endüstrisinin sorunları tartışılmaya başlanmış ve bu anlamda hem sektör çalışanları hem de akademisyenler tarafından ciddi eleştiriler yapılmıştır. Dijital, yerel ve bölgesel radyo ve televizyonların sorunlarını dört temel grupta sınıflandırabilirim. Bunlar ekonomik sorunlar, teknik ve eğitim sorunları, telif sorunları ve hukuki - yasal düzenlemelerdir.
Dijital, yerel, bölgesel radyo ve televizyon kanallarının sorunlarının en başına ekonomik yetersizliği rahatlıkla oturtabiliriz. Bugün ulusal medya, hükümetlerle girdiği siyasi ilişkilerin boyutuna göre teşvik-kredi gibi yardımlar alabilmekteyken, dijital, yerel, bölgesel radyo ve televizyon kanallarının bu tür bir şansı yoktur. Dijital, yerel ve bölgesel televizyon kanalları devlet tarafından desteklenmediği için çalışanlarının durumu içler acısıdır. Bugün bir kameraman, muhabir, haber müdürü asgari ücret ya da asgari ücretin altında bir maaşla çalışmaktadır. Kanallar bu kadar düşük maaşları bile ödemekte güçlük çekmektedir. Hatta bazı radyo ve televizyon kanalları sadece teknik hizmet gören muhabir-kameraman-montajcı gibi çalışanlara ücret ödemekte, program yapımcılarına herhangi bir ücret ödememekte ya da ödeyememektedir. Mali yetersizlik sadece personel maaşlarına yansımamaktadır. Personelin kısıtlı olmasına da neden olmaktadır. Bir kameraman hem montajcılık, hem ışıkçılık, yeri geldiği zaman da muhabirlik yapmaktadır.
Radyo ve televizyonların ekonomik problemleri ve yeteri kadar reklam ve destekleyici bulamaması, sektör çalışanlarının maaş skalasının düşük olması ve maaşların zamanında ödenmemesi olarak tezahür etmektedir. Maalesef dijital, yerel ve bölgesel radyo ve televizyon çalışanları düşük maaş aldıklarından dolayı mesleği hobi olarak yapılan bir iş olarak görmektedirler. Dijital, yerel radyo ve televizyonlarda çalışan personelin maaşlarının düşük olmasının sebebi genel olarak zincirleme gelişen bir problem. Bu durum, bütçe yetersizliği ve reklam gelirlerinin azlığı diyebiliriz. Hepinizin bildiği gibi radyo ve televizyon işletmelerinin temel gelir kalemleri sponsorluk ve reklam gelirlerinden oluşmaktadır. Ancak reklam alma konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle büyük sermayeli medya gruplarına ait olan radyo ve televizyonlar haricinde kalan diğer tüm ulusal ve yerel radyo ve televizyonlarda reklam pastasından alınan payın oldukça yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Reklam verenler maalesef genellikle ulusal radyo ve televizyonları tercih ettiklerinden yerel ve bölgesel radyo ve televizyonlara yeteri kadar reklam da göndermemektedirler.
Bütün bunlara rağmen dijital ve yerel medya yorgun fakat asla taviz vermeyen onurlu bir savaşçı gibi dimdik ayaktadır. Bütün bunlara ilaveten son derece zor koşullar altında yayın yapan yerel radyo ve televizyon kanallarından Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından % 1 oranında bir reklam payı, kurumlar vergisi, SGK ve lisanslama bedelleri alınmakta ve kanallar çok ağır bir ekonomik yaptırımla karşı karşıyalar. Bu oran, ulusal kanallarla aynıdır ve zor koşullar altında yayın yapan yerel kanallar için son derece fazladır. Bu oranların aşağı çekilmesi, ya da devlet tarafından sübvanse edilmesi, yerel yayıncılığın güçlenmesi açısından hayati bir öneme sahiptir.
Radyo ve televizyon işletmelerinin yaşadığı ekonomik sorunlara kaynak olan bir diğer konu ise sponsor bulma sıkıntısıdır. Radyo ve televizyon işletmelerinin yöneticileri çalışanlarına doyurucu ve sabit bir maaş veremediklerinden dolayı, destekleyici bulma işini de programcıya yüklemekte ve sponsorluk bedeli üzerinden programcıya komisyon vermeyi tercih etmektedirler. Program giderinin önemli bir bölümünü program yapımcısının sponsor aracılığı ile finanse etmesini tercih etmektedirler. Bazı dijital, yerel ve bölgesel radyo ve televizyonlar yaşadıkları ekonomik sıkıntıları gidermek adına doğrudan satışa aracılık yapmakta, bu uygulama ile maalesef yayın içerik kalitesini aşağıya çekmekte, satılan ürünlerde bir memnuniyetsizlik olduğunda tüketici; radyo ve televizyonları arayarak canlı yayınlarda bile serzenişte bulunmaktadır.
Yerel televizyon kanallarına yönelik yapılan eleştirilerden bir diğeri ise yayın kalitesinin düşük olduğuna ilişkin. Doğrusunu söylemek gerekirse bu tespit doğrudur. Bununla birlikte yerel radyo - TV istasyonlarının kitleye ulaşım ağı sınırlıdır. Bunun hukuki nedenleri olduğu gibi teknik nedenleri de vardır. Teknik nedenler üzerinde durmak istiyorum. Yerel radyo ve televizyonlar düğünlerde kullanılan kameralarla, evlerimizde kullandığımız videolarla iş yapmaya çalışmaktalar. Montaj setleri, kameraları yetersizdir. Çoğunun stüdyoları standart dışıdır. Habere gitmek için kullanılan araç sayısı yetersizdir. Hatta kimi radyo ve televizyon kanallarının araçları bile yoktur. Program ve belgesel yapımında sıkıntıları çoktur. Çünkü belgesel türü programlara ayıracak teknik alt yapı ve eleman eksikliği vardır. Yine yukarıda da belirttiğimiz gibi teknik alanda bir ayrışma-uzmanlaşma olayı söz konusu değildir. Kullanılan vericiler sınırlı, güç olarak da zayıftır.
Günümüzde karasal izlenme oranlarının iyice düştüğü, yüzde bir buçuk - iki gibi oranlara kadar gerilemesi ve son dönemlerde elektriğe yapılan fahiş zamlar, ülkemizde karasal yerel ve bölgesel televizyon yayıncılığını maalesef bitirme aşamasına getirdi. Birçok yerel ve bölgesel televizyon kanallarının giderlerini karşılayamadıklarından dolayı kapandıklarını hepimiz biliyoruz. Ulusal kanalların bile birçoğu birçok yerde karasal vericilerini kapatmayı tercih ederek maliyetlerini düşürmeye çalışmaktadırlar.
Radyo ve televizyon yayıncılığının en büyük problemlerinden biri de yıllardır tam anlamıyla çözülemeyen telif sorunları. Telif sorunları artarak devam etmekte, sektörde birçok yayıncı kuruluş telif toplayan meslek birlikleri ile ya icralıktır ya da yetkilileri hapis cezasına çarptırılarak hapse girmektedir. Oysaki ekonomik suçların cezaları da hapis değil ekonomik olmalıdır. Aslında benim de içinde bulunduğum bir kaç kişi ile konuyu kökten çözecek bir formül üzerinde çalışılmıştı. Bürokraside kabul de gördü, o dönem %3 olan RTÜK payından %1 Telif Hakları Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulacak bir havuza aktarılarak bütün radyo ve televizyonların telif bedelleri hak sahiplerine bu havuzdan ödenmesi için yasal düzenlemelerin yapılması için çalışmalar yapılmıştı. Maalesef sektöre bana göre ihanet eden bir kısım meslektaşlarımız %3 olan RTÜK payını %1’e düşmesini sağlayarak ulusal kanalların yararına olan bir uygulamaya alet olmuşlardır. Gelinen nokta sevgili meslektaşlarım, hepinizin malumu, yerel ve bölgesel radyo ve televizyonlar telif ödeyemez durumdalar ve maalesef sorun hala ağırlaşarak devam etmektedir.
Radyo Televizyon Üst Kurulu bugünkü yapısı ile sadece bir denetim ve ceza verme aracı olarak görev yapmaktadır. Bu kurum ismini sadece verdiği cezalarla duyurmaktadır. Hâlbuki çağdaş bir yayıncılık için Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun sadece denetim yapan, ceza kesen bir kurum olmaktan çıkartılması, yayın kalitesinin yükseltilmesi için de çalışan bir kurum haline gelmesi gerekmektedir.
Buna ilaveten TRT bünyesinde açılacak okullarla yerel televizyon kanalı çalışanları teknik ve programcılık bölümlerinde ücretsiz olarak eğitmelidir. RTÜK’ün radyo ve televizyon kanallarının başında Demokles'in kılıcı gibi durması yerine bu kuruluşların standartlara uygun hale getirilmesinde destek yaratacak projeler üretmesi ve radyo ve televizyon kuruluşlarında çalışan personele meslekle ilgili eğitim seminerleri için ciddi adımlar atması gerekir.
Son dönemlerde karasal izlenme oranlarının düşmesi ve elektrik fiyatlarındaki fahiş artış ile birlikte, birçok yerel medya internet üzerinden yayınlarını gerçekleştirmektedir. İnternet teknolojisi geliştikçe yayıncılık sektörünün geleceğinin kalbi de burada atacak gibi görünüyor. Dijital radyo ve televizyonların yayıncılıkta etkin rol oynayacaklarını düşünüyorum. Önümüzdeki 5 yılda dijital radyo ve televizyonların etkisi gözle görülür şekilde artacaktır. Ancak geçen yıllarda Meclis’ten geçen bir torba kanunla bu alana ciddi sansür ve denetimler getirilerek önü kesilmeye çalışılmıştır. Çok yüksek lisans bedelleri getirilerek, medya üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturulmuştur.
Kamu Spotları
2011 yılında 6112 Sayılı Yasa ile kamu spotlarının radyo ve televizyonlarda zorunlu olarak yayınlanmasının kaldırılması, sektöre kamu spotlarının Basın - İlan Kurumu üzerinden ücretli olarak gelmesinin önünü açacağını umut eden yayıncılar maalesef hayal kırıklığına uğradılar. Kanun hükmünde kararnamelerle ya da bakanlar kurulu kararları ile bütün kamu spotları tekrar ücretsiz yayınlanmak üzere radyo ve televizyonlara gönderilmektedir. Ülkemizde gazeteler, tarım ve başka sektörler desteklenirken, radyo ve televizyonların bu desteklerden mahrum bırakılmasını kabul edilebilir bulmuyorum değerli meslektaşlarım. Kamu spotlarının ücreti mukabilinde Basın İlan Kurumu üzerinden gönderilmesi dijital, yerel ve bölgesel radyo ve televizyonlara bir can suyu olacaktır.
Dijital, bölgesel ve yerel radyo ve televizyon kanallarının kendi bünyelerinden kaynaklanan sorunları olduğu gibi çevreden kaynaklanan sorunları da var. Bunların başında idari sorunlar geliyor. Dijital, yerel radyo ve televizyon kanalları RTÜK'ün talimatıyla il emniyet müdürü ya da valinin tasallutu altındadırlar. Sınırların ve yasakların kalktığı bir dünyada bir televizyon kanalının bürokrasinin emrine verilmesi söz konusu olmamalıdır. Renkliliğe ve farklılığa açık radyo ve televizyon yayını yapmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Vali ya da emniyet müdürü, kendi hukuk bilgileri doğrultusunda yapılan her yayından sonra bazı yetkililer telefona sarılmakta, bu kanalları hizaya getirmek istemektedir. Tabi burada, bütün yetkilileri suçlamayı doğru bulmuyorum. Hoşgörülü, demokratik terbiyeye sahip yöneticilerimiz elbette var. Hem bu sorun bir valinin ya da emniyet müdürünün sorunu değildir. Bu sorun yürütmenin yani Bakanlar Kurulu’nun sorunudur. Belki de merkeziyetçi devletin sorunudur. Sonuçta vali ya da emniyet müdürü kendilerine verilen direktifler doğrultusunda hareket ediyor. Bunun yanı sıra RTÜK yasasında çeşitli boşluklar vardır. Yasakların sınırının nerede başlayıp nerede bittiği belli değildir. Bu yasakların sınırlarının iyi çizilmesi, demokratik hukuk devleti mantığına uygun olmalıdır. Elbette ülkenin birlik bütünlüğüne kast eden bölücülük- irtica gibi unsurlar cezasız kalmamalıdır. Ancak bunun sınırları iyi çizilmelidir. Sonra siyah ve beyaz arasında kalan bir dünyada yaşarız. Oysa yerel kanallar herkesi gökkuşağı renklerinde bir dünyada yaşamaya davet ediyor.