Dergimizdeki yazılarımı takip edenler hatırlayacaklar, özel ilgi alanım filmlerin ve eski ses kayıtlarının, plakların restore edilip günümüz teknolojisiyle yüksek kaliteli olarak yeniden yayınlanması hakkında yazılar yayınlamıştım. Aradan geçen sürede UHD, 4K ve 4K Bluray DVD'lerin yaygınlaşması yapımcıların restorasyon konusuna olan ilgilerini artırdı.
They Shall Not Grow Old
Yüzüklerin Efendisi serisinin Oscar ödüllü ünlü yönetmeni Peter Jackson son çalışmasıyla takipçilerini ve tüm dünyayı bir hayli şaşırttı. Jackson’ nın son filmi onun ün yaptığı sinema türünden çok uzakta, hatta beklenmeyen bir alanda, bir belgeseldi. Jackson, I. Dünya Savaşı’nın bitişinin 100. yılı nedeniyle savaş sırasında çekilmiş asırlık filmlerden oluşturduğu bu filme Laurence Binyon’nun “Ode of Remembrance” olarak bilinen “Fort the Fallen” şiirinden esinlenerek ironik de bir isim bulmuş: “They Shall Not Grow Old".
İlk gösterimi Ekim 2018’de Londra Film Festivali’nde yapılan belgesel oluşturulurken çoğunlukla İmperial War Museum arşivinden alınan filmler kullanılmış. Görüntülerin çekildiği dönemin teknolojisi, çekim şartları, eskiliği ve yıpranmışlığı dolayısıyla, ciddi bir restorasyon projesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreçte daha önce farklı filmlerde uygulanmış restorasyon tekniklerinin yanı sıra ilk defa bu filmde gördüğümüz çok yaratıcı yeni uygulamalar da var.
Jackson savaş sırasında çekilen siyah beyaz filmleri çekim ortamının doğal renklerine uygun olarak renklendirmiş. BBC’ ye verdiği röportajda “Onlar bu savaşı siyah beyaz değil renkli olarak yaşadılar. Biz zihnimizde I. Dünya Savaşı’nın hep siyah beyaz bir savaş olduğunu düşündük ama bu siyah beyaz bir savaş değil renkli bir savaştı. Eğer orada bir asker olsaydınız, bu renkli bir savaştı.” sözleriyle filmi neden renklendirildiği açıklamış. Daha önce birçok siyah beyaz filmin renklendirilmesi uygulamalarından farklı olarak Londra İmparatorluk Savaşı Müzesi’nden alınan orijinal filmler renklendirilirken görüntüdeki tüm öğelerin doğal renklerini bulabilmek için savaş müzeleri ve askeri koleksiyonlardaki üniformalar, silahlar ve araçlardan renk örnekleri alınmış. Hatta savaşın geçtiği yerlerin toprak, çamur ve çimen renkleri araştırılmış ve gerçek mekânlardan örnekler toplanmış. Bu renk örnekleri özel yazılımlarla görüntü dokularının üzerine giydirilmiş.
Gerçek silahlardan ses örnekleri alınması
1. Dünya Savaşı sırasında film teknolojisi henüz emekleme aşamasında olduğu için birçok standart henüz yoktu. Yetersiz teknoloji ve henüz standartların gelişmediği bu dönemde, üstelik çoğu savaş cephelerinde çekilen filmler günümüzdeki gibi saniyede 24 kareden daha düşük kare hızıyla çekildiği için hareketler akıcı değil “Şarlo” filmlerinde olduğu gibi kesik kesik görünüyordu. Orijinalleri kurmalı kameralarda çoğunlukla 10-12 kare/saniyede çekilmiş bu filmlerdeki hareket algoritması özel bir yazılımla çözülerek eksik karelerin boşluklarına girecek, hareketlerin akıcı olması için ek kareler oluşturulmuş ve 24 kare/saniye için gereken akış sağlanmış. Film ayrıca günümüz yüksek çözünürlük teknolojisiyle üç boyutlu hâle de getirilmiş.
Haliyle o dönemde sessiz çekilen filmler, işitsel içerikleri çözümlenerek uygun ses efektleriyle donatılmış. Cephede kullanılan silahların hemen hepsi farklı savaş müzeleri ve kolleksiyonerlerden temin edilerek sesleri canlı olarak kaydedilmiş ve bunlar foleylerle birleştirilmiş. İlk defa uygulanan bir restorasyon tekniği de filmde görünen ve kendi aralarında konuşan, şakalaşan askerlerin konuşmaları dudak okuyucuları tarafından deşifre edilerek dublaj sanatçıları tarafından seslendirilmiş. Ayrıca filme BBC’den alınan I. Dünya Savaşı gazilerinin anılarının yer aldığı 600 saatlik ses arşivinden bazı bölümler de eklenmiş.
Şimdiye kadar izlediğimiz savaş belgesellerinde hep duyduğumuz davudi sesli anlatıcılar, yorum yapan uzmanlar yok. Duyduğumuz tek anlatım savaşa katılan bu askerlerin sesleri. Böylelikle uzmanlardan, tarihçilerden bağımsız bu birinci dereceden anlatım izleyicinin olayın içine girmesini sağlayarak, savaşın tüm boyutunu, psikolojisini daha kolay hissetmesini sağladığı söylenebilir.
Peter Jackson’ın büyükbabası da dünya savaşına katıldığı için bununla ilgili bir belgesel çekmek çocukluk hayaliymiş. Belki de bu yüzden olsa gerek Jackson bu çalışmayı hiçbir ücret almadan yapmış. “Bu insanları zamanın sisinden günümüz dünyasına getirmek istedim, böylece onlar eski film arşivlerindeki Charlie Chaplin karakterleri olmaktan çıkarak bir kez daha insanlıklarını kazandılar” diye filmin yapımındaki temel amacını ifade ediyor. Jackson bu yapımıyla yeni bir üretim ve sinematografik anlatım tekniği oluşturmuş. Yüzyıllık, sessiz, siyah beyaz, birbirinden kopuk ve hasarlı filmleri kullanarak, renkli, sesli ve bir anlatımı olan yepyeni bir film ortaya çıkartmış.
Belgeselin gösteriminden sonra farklı kesimlerden çok farklı, şaşırtıcı yorumlar da geliyor. Jackson’u savaş gibi iğrenç bir şeyi normalleştirmeye, hayatın doğal bir parçası olarak göstermeye çalışmak la suçlayanlar bile var. Almanların İngilizlere esir düştüklerinde şakalaşıp gülüşmeleri, birbirlerine dostça yaklaşabilmeleri belki de savaşın anlamsızlığını bizlere çarpıcı biçimde gösteriyor. Filmin bu insan temelli yaklaşımı savaş mekanizmasının nasıl işlediğini de apaçık gösteriyor. Çocuk yaştaki erkeklerin asker olabilmek, yapılabilmek için gerçekleri nasıl çarpıttıklarına kendi anlatımlarıyla şahit oluyoruz. Neden savaştıklarını bile bilmeyen binlerin, milyonların cephedeki gündelik hayat görüntülerinde tuvaletlerini nasıl yaptıklarına kadar detaylar var.
O dönem 10-12 kare saniye çekim yapan kurmalı kameralar
Gazilerinin kendi sesleriyle savaşın gereksizliğine ve anlamsızlığına vurgu yapmaları da ayrı bir ironik yapı oluşturmuş;
“Hiçbirimiz kahraman değildik, öldürülme işini hiçbirimiz sevmemiştik. Birbirimize asla bir daha böyle bir savaşa girmeyeceğiz derdik. Tüm bunlara nasıl katlandık, cevap kısmen korkudan korkmak, korkuyormuş gibi görünmekten korkmak olmalı. Başka bir neden de diğer insanlara olan inancınız, arkadaşlarınız ve onları hayal kırıklığına uğratmamaktı.”
“İki tarafın da haklılıkları vardır ancak savaş kesinlikle korkunç bir şey ve savaştan kaçınmak için her şey yapılmalı. Savaş için herhangi bir neden bulamıyorum, halen savaşla ilgili her şeyi daha çok korkunç olarak tanımlıyorum. Sonunda tarihin de böyle yazılacağına inanıyorum, savaşıldığına değmediğine.”
Peter Jackson böylesine farklı bir prodüksiyonla bizleri çok şaşırttı. Sadece müthiş bir restorasyon projesi değil, belgeselcilerin ve belgesel izleyicilerinin de ezberini bozan, ismi gibi ironik bir yapım They Shall Not Grow Old.
Savaşlardan uzak bir kainat dileğiyle….