Rezidanslarda yaşayan ve elektroniğe teslim olmuş insanın en ilkel yaşam biçimi olarak nitelediği avcılık ve toplayıcılık döneminin ardından, insanın ilk medenileşme çabaları, toprağı pişirip terra cotta yapmasıyla yol almıştır (Dill, 2011: 152). Başlangıçta insanın bütün kaygısı ve çabası, ihtiyaçlar hiyerarşisinin ilk sıralarında yer alan temel gereksinimlerini karşılamaktır. Dili ve iletişim araçlarını ilk kullanma gereğini de, temel gereksinimlerini karşılamak üzerine hissetmiştir (Gröning, 2012: 67). İlk insanlardan bu yana insanların, gerekli veya gereksiz sürekli konuştuğu kabul edilmektedir. Homo erectustan bu yana insanın, konuşma aletini sürekli geliştirerek hep daha fazla konuşmayı amaçladığı bilinmektedir (Wildgen, 2018: 22). Beden dilinden sonra insanın en çok kullandığı araç dil olmuştur.
Başlangıçta zarûrî ihtiyaçlarını gidermek için araçlar ve teknikler geliştiren insan, giderek kendini gerçekleştirmenin yollarını aramış, varlığındaki enerjiyi göz kamaştırıcı biçimde açığa çıkarmaya çalışmıştır. Bu bağlamda sanatı geliştirmiş, türlü biçimlerde insanlara duygularını ve görüşlerini aktarmaya çalışmıştır (Legler, 2005: 39). Beslenme, barınma ve güvenlik gereksinimlerini karşılayan insan, hemen her zaman topluluklar halinde yaşamış, sosyal etkinlikler geliştirmiştir. Topluluk olarak yaşayan insanlar için de bir zarûret olan toplumsal etkinlikler, buluşmalar, söyleşiler, oyunlar, yeni gelişmeleri de beraberinde getirmiştir (Zweck vd., 2015: 183). Belirli periyodlarla yinelenen özel günler, bayramlar, kutlamalar, eğlenceler, şenlikler, buluşmanın, görüşmenin, iletişim kurmanın, gevezelik etmenin araçları olmuştur.
Antik çağın monarklarından modern çağın sıradışı sanatçılarına kadar herkes, yaşadıklarından arta kalanlara dair bir izlenim paylaşmak, bir eleştiride bulunmak, yakınmak veya hoşnutluğunu açıklamak için kaygılanmıştır (Esch vd., 2010, 14). Monarklar heybetli taş yazıtlarla, tacirler gösterişli tabelalar ve ezgili çığırtılarla, bürokratlar gösterişli giysilerle, çiftçiler pazara yaydıkları parıltılı mahsulle kendilerini anlatmaya çalışmış, ancak kimse bunlarla yetinmemiş, herkes her an konuşarak insan olduklarını hissetmeye ve hissettirmeye çalışmıştır (Hassenzahl vd., 2003: 9). Bir anlamda insan, kendini anlatmak ve sesini duyurabilmek içim medeniyet geliştirmiştir.
Her teknik, insanın özgüvenini ve cesaretini de arttırmış, yeni gelişmelere yollar açmıştır. Hiç durmayan insan aklı sınırları zorlamış, bazen büyük yararlar sağlayan bazen insanlara zarar veren buluşları ortaya koymuştur. Tehlikeleri kontrol etmek amacıyla yüksek tepelere karakollar kurup ateşle haberleşmekten, eğitilmiş güvercinlerin ayaklarına ileti bağlayıp uzak mesafelere yollamaya kadar sayısız araç iletişim tekniklerini oluşturmuştur (Ayaß ve Bergmann, 2011: 468). İnsan, her yerde, her durumda konuşmayı, dertleşmeyi, yakınmayı, neşeyle söyleşmeyi sevmektedir. Daha da ötesi, gevezelik etmeyi sevmektedir. Çünkü iletişim kurmak doğal bir gereksinim ve hatta zarurettir. Tıp bilimi ve iletişim bilimi, hiç konuşmayan, sorulara yanıt vermeyen, şakalara gülmeyen insanları psikiyatrik vakâ olarak değerlendirmektedir (Meier, 2018: 423). İnsan, doğası gereği iletişim kurmak, konuşmak, gülmek zorundadır.
Temel gereksinimlerden kaynaklanan zarûret gereği kesici aletler, ilkel silahlar, çanak çömlek yapımı, dokuma işleri ile başlayan medeniyet, tekniğin ileri boyutlara ulaştığı dönemlerde insanın gereksinimlerini en üst düzeyde karşılamıştır. Mektupla, telgrafla, telefonla devam eden insanın haberleşme yolculuğu, saatlerden robotlara kadar hemen her şeyin sayısal sistem üzerine kurulduğu bir çağa ulaşmıştır (Kugler, 2017: 164). İletişim teknolojisi geliştikçe insanlar daha çok konuşmaya başlamış, sosyal medyayla birlikte yaşadıkları her şeyi paylaşmış, gereksiz konuşmaları, gevezeliği artırmışladır.
Daha çok ileti, daha çok paylaşım, daha çok gevezelik için sürekli teknoloji geliştiren insanlar, modern çağın tüketim kültürü içinde, çok da gerekli olmayan bir medya medeniyeti geliştirmiş ve gevezelik için zaman harcamaya başlamıştır.
Kaynaklar
- Ayaß, R. ve Bergmann, J. (2011). Qualitative Methoden der Medienforschung. Mannheim: Verlag für Gesprächsforschung.
- Dill, H. O. (2011). Kultur vs. Zivilisation – Genesis zweier anthropologischer Grundbegriffe. Sitzungsberichte der Leibniz-Sozietät, 111: 131–158.
- Esch, F. R. ve Neudecker, N. ve Einem, E. (2010). Mehrwert für die Marke durch Kommunikation schaffen. Marketing Review St. Gallen, 3: 8-14. |
- Gröning, K. (2012). Sprechen Sie Demenzisch? Eine Einführung und Vorbereitung auf die Wissenschaftliche Weiterbildung Demenz im Krankenhaus. Bielefeld: Universität Bielefeld.
- Hassenzahl, M. ve Burmester, M. ve Koller, F. ve (2003). AttrakDiff: Ein Fragebogen zur Messung wahrgenommener hedonischer und pragmatischer Qualitat. Stutgart: Teubner.
- Kugler, P. (2017). Der menschliche Körper Anatomie Physiologie Pathologie. Berlin: Elsevier.
- Legler, W. (2005). Kunst und Kognition. Hamburg: Hamburg University Press.
- Meier, A. (2018). Alles eine Frage der digitalen Autonomie? Die Rolle von Autonomie in der digitalen Kommunikation für psychologische Grundbedürfnisse und psychische Gesundheit im Alltag. M&K 66, Jahrgang 4: 407-426.
- Wildgen, W. (2018). Die Emergenz der menschlichen Sprache aus dem hominiden Erbe. Universität Magdeburg: Magdeburg.
- Zweck, A. ve Holtmannspötter, D. ve Braun, M. ve Hirt, M. ve Kimpeler, S. ve Warnke, P. (2015). Gesellschaftliche Veränderungen 2030. Düsseldorf: Technologiezentrum.