Renk düzeltmesi, post prodüksiyonun en eğlendirici aşamalarından biridir. Filmlerin bambaşka hale dönüşebilmelerini sağlar. Birçok sorunu halleder. Renk düzenleme, hem yaratıcılık hem de tekniğin birleştiği bir aşamadır. Ancak bazı hatalar telafi edilemez. “Ama biz zaten en iyi kamera ile RAW çekeceğiz.’’ diyebilirsiniz. RAW ya da LOG bir sihir değildir. Örneğin RAW çekilen sahneyi yeniden ışıklandırmaz; frame rate, bit depth ve shutter gibi ayarlamalar da sonradan yapılamaz. Yönetmen, görüntü yönetmeni ve DIT, çekim aşamasında kaydedilip arşivlenebilecek en iyi görüntüyü kaydettiklerine emin olmalılar. Elbette çekim öncesi test aşaması gerçekleşir. Görüntü yönetmeni, çekim sonrası bir sürpriz ile karşılaşmamak için bu testleri zaten yapmak zorundadır. Bu aşamada ne sezgisel davranılabilir ne de başkasının sözüne güvenilebilir.
Renk düzenleme işleminden en iyi sonucun alınabilmesi için mümkün olan en iyi şekilde görüntünün kayıt altına alınması gerekiyor. Bu yazımda, renk kontrastı konusuna değil de işin biraz teknik boyutuna değinmek istiyorum. Renk düzenlemede en iyi sonucu almak için renk uzmanına nasıl bir görüntü teslim edilmeli?
Projelerinizde kullandığınız kameralar gelişmiş sensörlere sahipler. Düşük diyaframlı, inanılmaz keskinlikteki lensleri kullanabilme şansınız var. Ancak kodlayıcılar ve sıkıştırma teknikleri fazlaca yenilenmeden aynı şekilde kaldı. Bu sıkıştırma tekniklerinin renk düzenlemeye doğrudan etkileri var. Bu nedenle renk uzmanı, kameralardaki kodlayıcılar hakkında bilgi sahibi olmalı, çekim aşamasında ise video sinyali mümkün olan en iyi şekilde pozlanarak kayıt altına alınmalıdır.
Görüntü sensör ile algılanıyor. Bunu zaten biliyoruz. Kamera sensörleri ışığı ya da fotonları elektrik enerjisine dönüştürürler. Daha fazla foton, yani daha fazla ışık, sensörün daha fazla uyarılmasını sağlar ve bu da daha parlak bir görüntü demektir. Kameraya giren ışık diyafram ve iso ile azaltılıp çoğaltılabilir. Sensörler ışığı siyah beyaz algılarlar, tıpkı pozometreler gibi. Peki renk kamerada nasıl oluşuyor?
1976 yılında Kodak mühendislerinden Bryce Bayer, sensörlerin renkleri algılayabilmesini sağlayan bir filtre geliştirdi. Bunu insan görme sistemini taklit etmeyi başararak yaptı. Görme sistemimizdeki üç farklı koni hücresi, kırmızı, yeşil ve mavi renkleri algılayarak renkli bir görme yetisi kazanmamızı sağlar. Bryce Bayer’in filtresi, ışığın farklı renklerdeki dalga boylarının ayrı ayrı kaydedilebilmesini sağlayan mozaik şeklinde bir filtredir. Görme sistemimizde olduğu gibi bu filtrenin de yeşile duyarlılığı diğer renklere oranla iki kat daha fazladır. Bu filtre kullanılarak renk, kamerada üretilmiş olur.
Renk düzenlemeye gelen RAW görüntü, sensörden çıkan ve kamera işlemcisi tarafından işlenmemiş görüntü anlamına gelir. Bu sebeple terim olarak ham görüntünün RAW çekilen görüntüler için kullanılması gerektiğini düşünüyorum. (Teknik olarak işlemden geçen her görüntü log gamma ile kaydedilse dahi ham olmaktan çıkıyor.) Gelen malzeme RAW ise renk örneklemesi hakkında endişe etmenize gerek yok. Görüntü, kamera işlemcisinin görüntü aktarımını kolaylaştırmak için gerçekleştirdiği işlemlerden geçmez. Geçtiği tek işlem, yukarıda bahsedilen Bayer filtresinden geçen görüntüdeki eksik renk örneklerinin yeniden üretildiği demosaicing adı verilen işlemdir. Bu işleme sensör sonrası renk örneklemesi benzetmesi yapılabilir.
Gelen görüntü RAW değil ise iki önemli etken renk uzmanı için önem taşır. Sıkıştırma ve renk örneklemesi. Bazı sıkıştırma formatları, belirli renk örneklemelerini destekler. Renk örneklemesi, görüntüdeki renk bilgisinin ne kadarının aktarıldığı ya da aktarılmadığı ile ilişkilidir. Renk örneklemesinde veri miktarının azaltılması için renk bilgisinden ödün verilir. Piksellerdeki tüm renk bilgilerinin aktarımı yapılmaz. Renk örneklemesinin derecesine göre renk miktarı %50 ya da %75 oranında azalma gösterebilir.
4:4:4 Tam renk bilgisi.
4:2:2 Yarım renk bilgisi.
4:2:0 Çeyrek renk bilgisi.
Renk düzenlemesine ilk başlarken müşterime şunu soruyorum. “Nasıl çektiniz?’’ Bu soru, tripod ya da şaryo kullanılıp kullanılmadığı ile ilgili bir soru değil. Dikkat edin, hangi kamera da değil. Bir kamera, kendi kartına sıkıştırılmış kayıt yaparken, HDMI ya da SDI çıkışından daha iyi bir çıkış verebilir. Başka bir ifade ile aynı kameradan sıkıştırılmış çeyrek renk bilgisine sahip bir görüntü de kaydedebilirsiniz; sıkıştırılmamış yarım renk bilgisine sahip görüntüde. Aradaki fark ise renk uzmanı için çok önemlidir. Fakat ilk başta proje sahibi olarak sizin için daha önemli olmalıdır. Çekim öncesi verilecek olan bu karar renk düzenleme için büyük önem taşır. Kullandığınız kameranın dahili kayıtçısına nasıl kayıt yaptığı ve SDI-HDMI üzerinden nasıl çıkış verdiğini karşılaştırın. Harici bir kaydedici bazen daha iyi sonuç almanızı sağlayacaktır.
Sıkıştırma işlemi, görüntünün veri miktarının azaltılması için görüntünün piksel gruplarına ayrılması, renk ve parlaklık değerlerinin ortalamasının alınması, hatta çerçeveler arasındaki farklılıkların karşılaştırıldığı bir çok işlemi içerir. Farklı kodlayıcılar farklı bit rateleri destekler. Hepsi farklı yazı konuları olan bu işlemler, renk uzmanının sınırlı miktardaki renk verisi ile çalışıp çalışmayacağını doğruda etkiler.
Bu makalenin ile dikkat çekmek istediğim:
- Renk düzenleme yazılımında kullandığınız ya da kullanacağınız görüntüler en iyi şekilde kayıt altına alındılar mı? Color spaces, picture profiles, gamma, codec, exposure, dynamic range…
- Bu saydıklarımın her biri ayrı öneme sahip. Peki her biri için olabilecek en iyi ayarlamalar yapıldı mı?
- Düşünün. Bir filmin her aşaması planlı değil mi?
- Senaryo ya da çekim gününün planlanması. Hiçbir şey şansa bırakılamaz değil mi?
- O halde renk düzenleme için de bir plan dahilinde hareket edilmeli ve bu plan dahilinde kullanılacak kodlayıcılara da renk örneklemesine de karar verilmelidir.
Renk düzenlemeye çekim aşamasında başlamanızı öneriyorum. Böylece filmin temel renk düzenleme planı da yapılmaya başlanmış olacaktır. Oluşabilecek birçok sorunun da önüne geçilecek, renk düzenleme süreci daha iyi geçerek hızlanacaktır. Kartlar aktarılmadan, ışıklar ve kamera kurulmadan planınızı yapın.
Renk uzmanı, sahnede olan bir şeylerin üzerine eklemeler yapar. Olmayan bir görünümü, renk düzenleme aşamasında oluşturamazsınız. Yeterince aydınlatılmayan bir sahnenin parlaklığını belirli bir noktaya kadar arttırabilirsiniz. Maalesef birçok proje hala deneme yanılma yöntemi ile yapılıyor ve emek verilen birçok iş, ne yazık ki bir zaman kaybına dönüşüyor.
Geçtiğimiz ayki Blackmagic etkinliğinde hem DaVinci Resolve hakkında konuştuk hem de ilk kitabımı okuyucular ile buluşturmanın mutluluğunu yaşadım. Canon Türkiye, Oktostore ve Broadcasterinfo, hazırlık sürecinin her aşamasında yanımdaydılar. İster dijital videoya ilgisi olan biri isterse bir sektör çalışanı olun, bu kitabı sürekli elinizin altında tutacağınıza eminim. Terimleri sadece teknik olarak değil, pratik bir dil ile anlatmaya çalıştım. Kitap sadece bir sözlük değil. 600 terim, işlerinizi kolaylaştıracak 50 ipucu, konu anlatımları ve blog yazılarım, renk düzenlemeye giriş niteliği taşıyor.
Peki, çözüm RAW çekmek mi?
Önümüzdeki ay yazacağım makale, sette renk düzenleme araçlarını kullanarak en temiz sinyali elde etmek için neler yapılabileceği konusunda olacak.
info@leventozturk.com.tr
twitter.com/benleventozturk
instagram.com/benleventozturk